Eylül Ayında Okuduklarım || 2016


Eylül ayını 1 çizgi roman 6 roman ile tamamladım. Tüm yorumlar Goodreads hesabımda var. 

Bu ay internet problemi yaşadığımdan bloga yorum giremedim pek. Kısaca burada puanları söyleyip gideyim. Ekimde daha fazla yorum ile görüşmek üzere ;)

Joker; 3/5 
Taht Oyunları; 5/5
Gece Nöbeti; 4/5
Alice Hakkındaki Gerçek; 4/5
Tepetaklak; 1/5
Mrs. Dalloway; 5/5
İlik; 5/5

Bu ayın favori kitabı kesinlikle İlik :) 



İlik - Tarryn Fisher || Kitap Yorumu



Orijinal Adı; Marrow
Yayınevi; Aspendos
Yayın Tarihi; Şubat 2016
Sayfa Sayısı; 376
Goodreads Puanı; 4,02
Benim Puanım; 5

Tanıtım


Bone'da bir ev…
Evde bir kız…
Kızda bir gizem…

Margo diğer kızlara benzemiyor. Bone denilen izbe bir mahallede, lanetli bir evde onunla iki yılı aşkın bir süredir konuşmayan lanetli annesiyle yaşıyor. Günlerini kendini görünmez hissederek geçiriyor. Ancak tekerlekli sandalyedeki komşusu Judah Grant'le arkadaşlık etmeye başlayınca işler değişiyor. Mahalleden tanıdıkları yedi yaşındaki Neveah Anthony kaybolunca Judah bu olayı çözmede Margo'ya yardımcı oluyor.

Margo'nun öğrendikleri onu değiştirip hayata karşı yeni bir bakış açısı geliştirmesine sebep oluyor. Çocuk istismarcıları ve tecavüzcüleri bir bir hedef alarak kötü insanları bulup onları cezalandırmaya karar veriyor. 

Ancak kötüleri avlamak tehlikeli bir iş ve Margo kendi ruhu dâhil her şeyi kaybetme riskiyle karşı karşıya…

Yorumum


O kadar güzeldi ki... Sanırım postitlerim ne kadar sevdiğimi benim yerime anlatıyor. Öyle ki kitabın sonunda Son yazısından sonra Tarryn'in notu var orada bile altını çizdiğim yer oldu. Tarryn Fisher herkesin okuyabileceği kitaplar yazmıyor. Peri masalları, mutlu hikayeler, mükemmel karakterler yazmıyor. Onun kalemi gerçek. Beni kendisine çeken de bu. O gerçek. Öyle şeyler okudum ki kitapta. Ürperdim, üzüldüm ve fark ettim. Herkes gibi kötülüğü görünce kafamı çeviriyorum. Sanki görmezsem gerçek olmaz, çocuklar şiddet görmez kadınlar istismar edilmez... Tarryn bunu koydu önüme. Zorla bak dedi. Gözlerimi açtı ve görmek zorundasın dedi. Bunlar oluyor... Belki hiçbirimiz Margo olamayız ama sessiz de kalmayalım.

İyi değilim şu anda. Çünkü biliyorum haklı.

Konudan bahsetmeyeceğim arka kapak yazısından başka ne söylersem spoiler olur. Okuyun bu kitabı. Lütfen ya okuyun.

Dünyamdaki Yeri




Alice Hakkındaki Gerçek - Jennifer Mathieu || Kitap Yorumu




Orijinal Adı; The Truth About Alice
Yayınevi; Yabancı Yayınları
Yayın Tarihi; 22 Haziran 2016
Sayfa Sayısı; 264
Goodreads Puanı; 3,69
Benim Puanım; 4


Tanıtım

Children's Choice Book Award, Teen Choice, En İyi Çıkış Romanı Ödülü '15 Amazon, Ayın Kitabı, Haziran '14 - Junior Library Guild, 2014'ün En İyileri Seçkisi

Herkes Alice'in bir partide iki çocukla yattığını biliyor. Ama Brandon'ın kaza yaptığı sırada Alice ile mesajlaştığını biliyor muydunuz peki? Bu doğru. KİME İSTERSENİZ sorun!

Dedikodulara göre Alice tam bir sürtüktü. Bu, Healy Lisesi'nin tuvaletinde herkesin görebileceği şekilde yazıyordu. Ve okul takımının yıldız oyun kurucusu bir araba kazasında öldüğünde dedikodular kontrolden çıktı. 

Bu etkileyici çıkış romanında Healy Lisesi'nin dört öğrencisi; meşhur partiyi veren kız, araba kazasından kurtulan çocuk, eski en yakın arkadaş ve yan komşu, hepsi Alice hakkında bildiklerini anlatıyor. 

Peki, ama Alice hakkındaki gerçek tam olarak ne? İşin doğrusu bunu öğrenebileceğimiz tek bir kişi var: Alice'in kendisi. 
(Tanıtım Bülteninden) 

Yorumum

Hikaye lisedeki popüler kız olan, Alice'i sevmeyen, ve olayın yaşandığı partinin sahibi olan kız, Elaine, Alice'in o olay yaşanana kadar en yakın arkadaşı olan Kelsie, ölen çocuğun en yakın arkadaşı Josh ve Alice'e ezelden beri aşık olan okulun ineği ve gerçek anlamda dahi öğrencisi Kurt'ün ağzından anlatılıyor. Her birisi Alice'i anlatıyor. Josh Brandon'ı anlatıyor genel olarak. Alice ile yaşadıkları, geçmiş, partide yaşananlar ve parti sonrasını anlatıyor hikaye. 

Elaine'in partisinde Alice'in iki çocukla birlikte yattığı söylentisi çıkıyor. Bunlardan birisi üniversite öğrencisi diğeri okulun parlak yıldızı, takım kaptanı Brandon. Bu olaydan bir kaç hafta sonra Brandon bir trafik kazasında hayatını kaybediyor ve Alice'in Brandon'a o trafikteyken sürekli mesaj attığı ve onun dikkatinin dağıldığı için kaza yapıtığına dair dedikodular çıkıyor. Sonra da dedikodular kontrolden çıkıyor. Alice hem okulda hem küçücük kasabada küçük düşüyor, dışlanıyor. Tüm bu olaylar sırasında onun yanında olan kişi de Kurt oluyor. Kısaca olay bu.

O Kelsie'nin ağzını burnunu dağıtmak, Josh'ı da ıslatıp kış ayazında bırakmak lazım ama neyse, sakinim. Sözde kötü olması gereken Elaine en iyileri maşallah. İnsanların ne kadar kötü olabileceği, kendi bencillikleri ve aşağılık kompleksleri yüzünden nasıl acımasız olabileceklerini görmek beni çok etkiledi. Kötü olmak için yetişkin olmaya filan gerek yok. Lisede de insanların nasıl zalim olabildiklerini görmüş oldum. 

Kitabı Alice hakkındaki gerçek için değil de daha çok o diğer insanlara neler olacağını merak ettiğim için okudum ama kitapta bu yoktu. Sonu beni tatmin etmedi ve çok çabuk bitirilmiş gibi geldi. Aklımdaki soruların cevabını alamadım. Alice hakkındaki gerçeği okuyucu olarak biz anlıyoruz ama hikayede ortaya çıkmıyor mesela. Kızın yediği yafta yanına kâr kalıyor. Sonu gerçekten olmamıştı kitabın. Ama kitap hakikaten çok çabuk okunuyor. Ben 3 saatte filan bitirdim herhalde. Genel olarak yüreğime öküz oturmuş gibi hissederek okudum kitabı. Kızdım, üzüldüm, acıdım... Ağlamalı bir kitap değil yanlış anlaşılma olmasın acıklı bir durum yok, daha çok ortada cidden büyük bir haksızlık var. 

Kısacası okuyun derim ama favori kitabım olmadı. O son yüzünden. Gerçekten sonu daha faklı olsaymış favori kitaplarım arasına girerdi ama yine de 4 puan veriyorum ;)

Dünyamdaki Yeri



The Girl in the Book || Film Yorumu


Türü: Dram
Yapım: ABD
Senaryo: Marya Cohn
Yönetmen: Marya Cohn
Oyuncular: Emily VanCamp, Michael Nygvist, Ana Mulvoy-Ten
Yılı: 2015
Imdb Puanı: 6,1 
Benim Puanım: 7/10


Tanıtım

New York yayıncılık dünyasında genç bir editör olan Alice Harvey, eski çok satan kitap yazarının tekrar hayatına girmesiyle geçmişimdeki rahatsız edici bir bölümle tekrar yüzleşmek zorunda kalır. 
(Imdb tanıtımı)


15 yıl önce Alice'in babasının yardımıyla yayıncılık dünyasında hızla başarı yakalayan yazar Milan, aslında Waking Eyes kitabından sonra o başarıyı tekrar yakalayamamıştır. Kitabın yeni edisyonunun özel baskısını Alice'in çalıştığı yayın şirketi alır. Patronu kitabın kapak görseli, basın duyurusu gibi işlerini Alice'e verir. Alice'in zaten bozuk olan hayatı gittikçe daha kötüleşmeye başlar. Sorunlarını tek gecelik ilişkiler yaşayarak atlatmaya çalışan Alice bu defa ki sorununu o kadar kolay atlatamaz. 


Yorumum


Filmi ilk bakışta açma nedenim adıydı tabii ki. Kitaptaki Kız diyor yani kötü olamaz diye düşünmüştüm ve haklıymışım. Hakikaten güzel bir filmdi. Sapıklığa ve gereksiz açıklığa, acıtasyona girmeden güzel bir konuyu hakkıyla işlemişler bence.

Alice Harvey


Oyuncu seçimleri çok yerindeydi. Özellikle Alice'in gençliği ve günümüzdeki halini güzel yansıtmışlar.

Genç Alice
Alice ve Milan


Biraz ağır ilerleyen, aslında başından sonu belli olan filmlerden ama izletiyor kendini. Alice'in kendini kurtarmasını merakla bekledim. Sürekli hadi kızım kalk artık ayağa diyesim geldi. Alice'in toparlanması için gerçekten dibi görmesi gerekti. Filmin başında bu kız zaten diplerde nasıl daha beter olabilir ki hayatı diye düşünebilirsiniz ama oluyor. Hakikaten dibi görmeden suyun üzerine çıkılmıyormuş.

Kitap okumaya, yazarlığa, editörlüğe ya da yayın sektöründe herhangi bir alana ilginiz varsa filmi çok beğenirsiniz. Benim gibi :)


Fragmanı da bırakayım, ilginizi çekerse bakın ;)



Miracles from Heaven - Cennetin Mucizeleri || Film Yorumu



Adı: Miracle from Heaven (Cennetin Mucizeleri) 
Türü: Aile- Dram
Oyuncu Kadrosu: Jennifer Garner, Kylie Rogers, Martin Henderson
Senaryo: Christy Beam (kitap) Randy Brown
Yönetmen: Patricia Riggen
Imdb Puanı: 6,8 /10
Benim Puanım: 8/10

Konusu

Küçük bir kız çocuğu olan Anna tedavisi olmayan bir bağırsak hastalığına yakalanır. Teksas'taki her doktora giden aile sonunda Boston'da bu işin uzmanı bir doktor olduğunu duyar. Ancak doktordan randevu almak gibi bir problem vardır çünkü doktorun randevusu neredeyse bir yıllık süreyle doludur. Bir yandan kızı için randevu almaya çalışan anne aynı zamanda kızını mutlu etmeye uğraşır. Sonunda bu işin telefonla olmayacağına karar verip Boston'a gider. Doktordan randevu almayı başaran Christy bu defa da kızının tedavisi için sürekli Boston'a gidip gelir ve kızı gözetim altına alınınca hastanede kızı ile kalmaya başlar. Evde diğer iki kızı ile kalan baba ise hem kızlarıyla ilgilenmeye çalışır hem de ailenin maddi giderlerini karşılamak için gece gündüz çalışır.

Sanırım spoiler vermeden bu kadar anlatabilirim.


Yorumum

Boğazımda bir yumruyla izledim filmi. Zaman zaman gülümseten çoğunlukla hüzün veren sıcak bir hikaye. Bir annenin kızı için mücadelesi, bir babanın ailesi için çırpınması, bir abla ve kardeşin anneleri uzaktayken yaşanan olaylara anlam verme çabaları çok içtendi. Filmdeki duygular güzel yansıtılmıştı. Acıtasyon yoktu. Film gerçek bir hikayeden uyarlama. Sonunda karakterlerin gerçekte kim olduğunu gösteriyorlar ve bence oyuncu seçimi çok başarılı olmuş. Özellikle baba neredeyse kardeş gibi benziyor.

Filmin çekildiği yer Teksas ve Boston. Teksas sahnelerindeki manzaralara bayıldım.

Filmi izlerken aslında sürekli Müslüman olduğum için şükrettim. Bir sahne vardı özellikle, papaz vaazında "Eğer başıma kötü bir şey gelmişse, yada istemediğim bir olay, kendime hep şu soruyu sorarım. Nerede yanlış yaptım? Ya da ne günah işledim." Bu çok yanlış geldi bana. Dünyada hayatı mükemmel olan insan yoktur. Her gün ne zorluklarla karşılaşıyoruz. Yaşadığımız her zorlukta, engelde kendimizi suçlamak depresyona sokar insanı. Hayattan bezmiş birisi haline getirir zamanla. Ama biz biliriz ki Allah en çok sevdiği kullarını sınar. En büyük sınavları peygamberler vermiştir mesela. O yüzden bu filmde annenin çaresizliği bence daha çok Hristiyanlıktaki boşluklardan, yanlışlıklardan kaynaklanıyor. Dinlerinin insanlara yetmediğinde nasıl olduğunu izledim ben daha çok. Tabii ki film bunu yansıtmıyor aslında. Çünkü yine asıl kurtarıcı ailenin inancı oluyor. Sanırım sadece bu kadar söyleyebilirim yoksa ağır spoiler olur. Bu kısmı da zaten filmin tanıtım afişinde yazıyor.



Filmin ana teması mucizeler. Adından da anlaşılabileceği gibi. Aslında imkansız gibi görünse ve "hadi canım olur mu hiç?" diye düşünseniz de ben böyle mucizelere inanan biriyim. Her ne kadar sonundaki olayın olduğuna pek ihtimal vermesem de mucize kısmına katılıyorum. Filmin adı Cennettin Mucizeleri olduğu için zaten en başından acıklı bir son olmayacağı belli. Eğer mutsuz sonları sevmiyorsanız filmi gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz :)

Son olarak buraya fragmanı da bırakıp gidiyorum.




Harry Potter and the Cursed Child - J. K. Rowling, John Tiffany, Jack Thorne || Kitap Yorumu



Orijinal Adı: Harry Potter and the Cursed Child
Seri Sıralaması: Harry Potter, #8
Yayınevi: Little Brown UK
Yayın Tarihi: 31Temmuz 2016
Sayfa Sayısı: 330
Goodreads Puanı: 4,16
Benim Puanım: 5

Tanıtım

The Eighth Story. Nineteen Years Later. Based on an original new story by J.K. Rowling, Jack Thorne and John Tiffany, a new play by Jack Thorne, Harry Potter and the Cursed Child is the eighth story in the Harry Potter series and the first official Harry Potter story to be presented on stage. The play will receive its world premiere in London’s West End on July 30, 2016.
It was always difficult being Harry Potter and it isn’t much easier now that he is an overworked employee of the Ministry of Magic, a husband and father of three school-age children.
While Harry grapples with a past that refuses to stay where it belongs, his youngest son Albus must struggle with the weight of a family legacy he never wanted. As past and present fuse ominously, both father and son learn the uncomfortable truth: sometimes, darkness comes from unexpected places. 



Yorumum

Harry 39 yaşında. Sihir Bakanlığında çalışıyor. Ginny ile evli. James, Albus Severus ve Lilly adında 3 çocukları var. Hermonie Sihir Bakanı olmuş ve Ron ile evli Rose adında kızları var. Bildiğiniz küçük Hermonie ya. Ron’un da şaka dükkanı var. Draco Malfoy da hala bildiğiniz Malfoy J ve Scorpius adında bir oğlu var ve oğluyla ilgili ilginç bir dedikodu var. Draco bu dedikodudan, haklı olarak, nefret ediyor ve oğlu da bu dedikodu yüzünden zor günler geçiriyor. Ama oğlanın Draco ile alakası yok. Sanki küçük Ron. Çok tatlı ya. Benim en sevdiğim yeni karakter oldu. Böyle saçlarını karıştırıp “ Allahımm ne tatlısın sen,” diyesim geldi. Kitap Albus’un Hogwards’a başlayacağı gün ile başlıyor. Yani son kitapta okuduğumuz yerden. Ama ilk iki yıl çok çabuk geçiyor ve asıl olay üçüncü yıllarına başlayacakları zaman olmaya başlıyor.
Ben bu kitaba eleştirel bir gözle (o ne demekse) bakamam asla. Bu kitap eğer Harry Potter and His Shopping List olsaydı da okurdum. Ve yine aynı şeyi söyler ve hissederdim. Bu kitap... çok fazla... çok tarif edilemez… çok… Tamam sakin olup anlatmaya çalışayım. 

Eğer siz her kitabın çıkış tarihini dört gözle beklemişseniz, bir sonraki film çıksın diye gün saymışsanız, istisnasız içinde Harry Potter olan her dergiyi satın almış ve odanızı Harry Potter posterleri ile doldurmuşsanız ve son kitap ilk çıktığı zamanda okumuşsanız, ve sonra... Aniden büyümüşseniz... Hikaye bitmişse ve aradan belki de 10 yıl geçmişse... İşte o zaman beni anlıyorsunuz demektir. Bu kitap benim çocukluğum, ergenliğim, ilk hayallerim, ilk hayali aşkım. Bu hikaye benim kitap okuma aşkım. Tüm bu büyü dünyası benim için çok fazla şey demek. Biz J. K. Rowling ile büyüdük. Bu da, en azından benim için, şu demek, karakterim biraz J.K Rowling ve Harry Potter’la bütünleşti. Onu, anlatmaya çalıştığını anlayabiliyorum demek. Harry oğluna o sözü söylerken ne demek istedi, neden ve nasıl bir ruh haliyle dedi bunu anlayabiliyorum demek.

Kitapta duygulardan çok mekan ve diyaloglar olsa da ben; Harry, Hermonie ve Ron'un her mimiğini kafamda canlandırabildim. Her iç çekişlerini, göz kırpışlarını birbirlerine her bakışlarını kafamda canlandırabildim. Çünkü o filmleri belki yüz defa izledim, kitapları en az onar defa okudum.

Bence kitaba yönelik yapılan eleştiriler çok saçma. Hiçbir karakterin değiştiğini düşünmüyorum. Hele Harry kötü bir baba olarak gösterilmiş diyenlere sesleniyorum; Bu kitaptaki Harry zaten kötü bir baba değil kiiii!!! Kötü bir baba olduğunu düşünmesine sürekli bunu dile getirmesine rağmen öyle değil. Hayır, ben Harry'nin karakterini değiştirdiklerini düşünmüyorum.

Harry, Hermonie ve Ron’u tekrar okumak, büyümüş hallerinde bile çocukken yaptıkları gibi birlik halinde hareket etmeleri, Hermonie’nin yine zeki olması, Harry’nin olayları çözmesi, Ron’un yorumları, her şeyiyle mükemmeldi.


Benim nostaljim ve bu günüm oldu bu kitap. Eminim geleceğimde de olacak. J.K Rowling bundan elli yıl sonra bir hikaye daha yazsa ben onu da okurum. 

Dünyamdaki Yeri



Gizli Dünyam 1 Yaşında!!! KİTAP ÇEKİLİŞİ!!



Eveettt 1 yaşındayım. Blogum 1 yaşını doldurdu. Aslında Temmuzun 17 si ilk açılış tarihim ama yazıyı yazmayı biraz erteledim. Hem ne yazacağımı bilemedim, hem de gerçekten yazmak istemeden bilgisayar başına geçmek istemedim.

Aslında öyle afilli sözler söyleyecek değilim. Duygusal bir konuşma yapacak da değilim. Kısaca, içimden gelenleri söyleyip gideceğim. 

Bu 1 yılda aslında istediğim gibi aktif yazı yazamadım çünkü hem yüksek lisans hem Kpss illeti ile uğraşmak beni çok meşgul etti. Ama blog yazmayı bırakmamış ve bu zamana gelmiş olduğum için mutluyum. 

Bu blogu neden açtığımdan bahsedeyim biraz.
Blogumu açma nedenim kitaplardı tabii ki. Geçen sene bu zamanlar aklıma bir düşünce gelmişti. Okuduğum kitapları birileriyle konuşmak, o kitap hakkında sohbet etmek, tartışmak çok hoşuma gider her zaman. Ve bir kitap almadan önce mutlaka araştırır, o kitapla ilgili kim ne düşünmüş merak ederdim. Blog okumak ki o zamanlar adının blog olduğunu bile bilmiyordum, çok hoşuma gidiyordu. Okuduğum kitap biter bitmez başkaları da benim gibi mi hissetti acaba diye düşünerek internetin başına geçer, o kitapla ilgili neredeyse her sayfaya girerdim. Yine böyle bir günde okuduğum kitapla ilgili etrafımda konuşabileceğim, o kitabı anlatabileceğim kimse yoktu. Ben de dedim ki; bu kitap sayfaları nasıl açılıyor ki acaba? Ben yapabilir miyim ki, bunların arka temaları filan nasıl oluyor? Aaa burada bir buton varmış, temalar da hazırda varmış, adı ne olsun ki?.. diye diye bir baktım açmışım blogu. İlk günden beri her sayfa görüntülenmesinde ayaklarım yerden kesiliyor. Yaşasın birileri yorumumu okuyor diye düşünmek beni inanılmaz mutlu ediyor. 

İlk zamanlar 10, 15 sayfa görüntülenmesi alırken şimdi yazılarım 1000 görüntülenmeye ulaşıyor. Hala küçük bir blogum, biliyorum. Ama insan ilk açtığı zamanlardan 1000 lere geldiğini görünce bile kendini inanılmaz hissediyor. Çok büyük bir şey başarmış gibi... Toplam sayfa görüntülenmem 10.000'e ulaşırken şu günlerde bu durum beni çok mutlu ediyor. Dediğim gibi hala küçük bir blogum. Ama blogum yaşı gibi şu anda emekleme durumundan, kanepeye tutunup ayağa kalkma aşamasına geçti. İlk gerçek adımlarını atıyor gibi hissediyorum. 

Sözde kısaca yazacaktım. Ama inanın bu kadarı düşüncelerimin, hislerimin özeti. =)

Şimdiye kadar blogumu ziyaret eden herkese ve bundan sonra da yazdığım yazılara tıklayıp, okuyan herkese teşekkür ederim. Özellikle de bu yazıyı buraya kadar okuduysan, sana ayrıca teşekkür ederim. Bu bana yazdığım yazıya önem verdiğini gösteriyor. :) 

Son olarak bir çekiliş yapmak istiyorum. Kazanana sürpriz bir kitap göndereceğim. Yapman gereken blogu takip edip bu yazının altına katıldım yazmak :)  

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere. Hep beraber nice yıllara diyerek gidiyorum


Yağmurla Gelen Mutluluk - Amber L. Johnson || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Puddle Jumping 
Seri Adı:  Puddle Jumping #1
Yayınevi:Yabancı Yayınları
Yayın Tarihi: 15 Şubat 2016
Sayfa Sayısı: 176
Goodreads Puanı: 4,34
Benim Puanım:  5


Tanıtım

2014 goodreads en iyi genç yetişkin kitabı adayı

Yağmurla Gelen Mutluluk, farklılıkların aslında ne kadar abartıldığını ve sevginin karşısında hiçbir şeyin duramayacağını bir kez daha gözler önüne seriyor...

Söz konusu aşksa, sıradan diye bir şey yoktur.Herkes Colton Neely'nin özel olduğunu düşünüyordu. Lilly Evans ise büyüleyici olduğunu...

Çocukluk arkadaşlarıyken bir kaza yüzünden yolları ayrılmıştı. Yıllar sonra buluştuklarında ise Lilly, Colton'ın ne kadar özel olduğunu ve onu daha fazla tanımak istediğini keşfedecekti. Ve Colton'ı tanıdıkça, ona daha çok bağlanacaktı.

Ancak Lilly, sevgisini kelimelerle ifade etmekte dahi zorlanan bu çocukla ilişkisini dilediği gibi yürütebilecek miydi?

"Bir gün oğlumun yaşamasını isteyeceğim türden bir aşk hikâyesi."
-Qwen Salsbury, Çoksatan The Plan kitabının yazarı-
(Tanıtım Bülteninden)

Yorumum


Asperger sendromlu birini sevebilir misin? Seni, senin onu sevdiğin gibi sevemeyeceğini düşündüğün birini? Aşkınla ona aşık olmayı öğretebilir misin? Sevgisini diğer insanlar gibi gösteremeyeceğini bilmene rağmen sevmeye devam edebilir misin? Lilly başardı. O sevdi ve sevginin nasıl olması gerektiğini gösterdi bizlere. 

Harika bir aşktı. Kesinlikle çok güzeldi. Aşkın olması gereken şeklini anlatmış yazar. Bu sadece otistik bir çocuğa duyulan karşılıksız sevgi değil, bence her insanın sevdiğine göstermesi gereken bir sevdi. Böyle yaşanmalı aşklar, böyle sevilmeli insan ve böyle sevmeli. Beklentisiz, karşılıksız sadece sevmeli. Sevmek istediği için sevmeli. Nedenleri olmadan, nasıllara takılmadan. Lilly'nin aşkı çok öğretici bence. Aşkın olması gerektiği hali gibi. 

Bu kitabı gözüm kapalı herkese öneririm. Mutlaka okuyun. En kısa zamanda okuyun. 

Dünyamdaki Yeri


Ben, Earl ve Ölen Kız - Jesse Andrews || Kitap Yorumu



Orijinal Adı: Me, Earl and the Dying Girl  
Yayınevi: Pegasus
Yayın Tarihi: 22 Mart 2016
Sayfa Sayısı: 328
Goodreads Puanı: 3,58 
Benim Puanım: 3


Tanıtım

Ben
Adım, Greg Gaines. On yedi yaşındayım. Bu kitabı ben yazdım. Pek hoş göründüğüm söylenemez ve büyük olasılıkla bir mantar beynimi yiyor. İnsan olduğumdan bile emin değilim.

Earl
Earl Jackson, arkadaşım sayılabilecek tek kişi. Birlikte vasat filmler çekeriz. Werner Herzog en büyük ilham kaynağımız. Earl genellikle şiddetli bir öfkeyle doludur.

Ölen Kız
Son sınıfta, annem beni kanser hastası bir kızla arkadaş olmaya zorladı ve bu, tüm hayatımı mahvetti.

"Bunun komik bir kitap olduğunu anlamak için bölüm başlıklarına (Bu Utanç Verici Bölümü Aradan Çıkaralım Gitsin) bakmanız yeterli."
-Booklist-

"İnandırıcı ve sempatik… John Green'in Aynı Yıldızın Altında kitabıyla konu bakımından kaçınılmaz şekilde karşılaştırılacak olsa da yaratıcılık, mizah ve duygu yönünden benzerlerinden ayrılıyor." 
-Kirkus Reviews-

"Komik, cesur, zaman zaman aksi ve sonuçta oldukça dokunaklı. Muhteşem bir hikâye; şiddetle tavsiye edilir."
- Canberra Times-

"Jesse Andrews, tam tersine çabalamasına rağmen kalbinizi kazanacak, pişmanlık duymayan bir antikahraman yaratmış."
-Jon Skovron, Misfit'in yazarı-
(Tanıtım Bülteninden)


Yorumum

Ben bu kitaba beğendim de diyemiyorum beğenmedim de. Güzel, eğlenceli bir kitaptı. Bir yerlerde okuduğum yorumda; bir kanser hikayesi ancak böyle komik anlatılabilir diyordu, evet katılıyorum. Yani komik olduğu kısmına ama bu kitap bir kanser hikayesi değil. Kanserli bir kızın yaşadıklarını komik olarak yazmamış yazar. Kitap aslında Greg'in kendi iç hesaplaşması. Kendisiyle ilgili sorunlarını içeriyor. Sürekli ben iyi bir insan değilim, bencilim tarzında yorumlarını okuyoruz. Kanserli kıza gelince onun yaşadıkları ile ilgili çok az şey var. Greg, Rachel'ın yanındayken bile kendisiyle olan iç çatışmasını okuyoruz. Earl'le iken de durum çok farklı değil. Onunla olduğu yerlerde de neden onunla arkadaş olduğuyla ilgili nedenleri okuyoruz. Yani kitabın adı Ben, Ben, Ben, Earl ve Ölen Kız şeklinde olmalıymış. 

Kitap ana karakterin ağzından anlatılan ve ana karakterin yazdığı bir kitap şeklinde. Yani bize kitabı yazan Jesse Andrews değilde Greg'miş gibi gösteriliyor. Beğenmediğim diğer kısım içinde sürekli, "eğer hala bu kitabı okumaya devam ediyorsanız sorunlusunuz" ya da "normalde bunu anlatmam ama siz anlattıracaksınız, aptal okuyucular," gibi cümleler. Greg'in yazdığı kitaptan bu kadar şüphe duyup, okuyucuları için; böyle bir kitabı niye okuyorsun ki manyak mısın gibi düşüncelerinden hoşlanmadım. Sanki Greg değil de onu asıl yazan yazar kitabına pek güvenmemiş, böyle dersem eğer kitap beğenilmezse o zaman ben size demiştim diyebilir gibi geldi bana. 

Beğenmediğim yerlere rağmen okunmayacak bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Bu kitaptan insanlar ya nefret ediyorlar yada kitaba aşık oluyorlar. Ben ikisi de olmadım. Ne okurken işkenceler çektiğim kendimi zorladığım bir kitap oldu ne de bir sonraki sayfayı heyecanla çevirdiğim, bayılarak okuduğum bir kitap. Benim için kolay okunan çabuk biten bir kitap oldu. Ama hala kanser hikayesi denildiğinde ilk aklıma gelen ve benim için tüm zamanların favorisi; Aynı Yıldızın Altında :)

Dünyamdaki Yeri


Isla ve Mutlu Son - Stephanie Perkins || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Isla and the Happily Ever After    Nisan 2016
Seri Adı: Anna and the French Kiss #3
Yayınevi: Yabancı
Sayfa Sayısı: 328
Yayın Tarihi: Nisan 2016
Goodreads Puanı: 4.14 
Benim Puanım: 5

Tanıtım

Isla ve Mutlu Son, hem tatlı bir aşk hem gerçekçi bir dostluk hem de John Green ve Rainbow Rowell sevenlerin ellerinden bırakamayacağı bir "ilk aşk" hikâyesi.

Aşk onları bir yaz günü, asla uyumayan şehrin sokaklarında yakalamıştı… ama ya ona sahip çıkmak düşündükleri kadar da kolay değilse? 

Romantizme umutsuzca inanan Isla, lise birinci sınıftan beri kendini çizdiği karikatürler arasında kaybetmiş Josh'a âşıktı. Yaz tatili esnasında Manhattan'da yaşanan tesadüfi bir karşılaşma sonrasında Isla belki de aşkın o kadar da uzakta olmadığını fark etmişti. Ancak yeni okul yılının başlamasıyla Isla ve Josh, her genç çiftin karşılaştığı güçlüklerle yüz yüze gelmek zorunda kalmışlardı: ailevi sorunlar, gelecek kaygısı ve birbirlerinden ayrılmak zorunda kalabilecekleri gerçeği. 

Bu içinizi ısıtacak, tatlı aşk hikâyesi New York sokaklarını, Paris'in büyülü havasını ve Barcelona'nın ateşli atmosferini yansıtırken, sevilen başka iki çifti de yeniden okurla buluşturuyor: Anna ve Etienne, Lola ve Cricket. 

"Gerçekçi karakterler, zekice yazılmış diyaloglar ve büyüleyici bir aşk hikâyesiyle Isla ve Mutlu Son yazarın hayranlarının gönüllerini fethedeceği gibi, yazara kesinlikle yeni hayranlar da kazandıracak." 
-School Library Journal, starred review-

"Stephanie Perkins'in karakterleri tam da bizim istediğimiz gibi, ama gerçekte ve temelli âşık oluyorlar." 
-Rainbow Rowell, Eleanor & Park ve Fangirl'ün ödüllü çoksatan yazarı-

"Etkileyici genç karakterler ve sürükleyici bir aşk hikâyesi. İlk aşkın tüm fiziksel ve duygusal etkilerini okura yeniden yaşatacak büyüleyici bir roman."
-Kirkus Reviews-

"Baş döndürücü ve duygusal… Renkli ve hazır cevap karakterler, sürükleyici bir kurgu, Stephanie Perkins her defasında daha başarılı bir anlatımla geri dönüyor."
-RT Book Reviews, Top Pick-
(Tanıtım Bülteninden)


Yorumum

Bu seride tuhaf bir şey var. Benim serideki sevgi sıralama şöyle;
1) Anna ve Fransız Öpücüğü >>> Aşık Oldum
2) Lola ve Komşu Çocuk >>> Nefret Ettim
3) Isla ve Mutlu Son >>> Bayıldımmmm 

Bence bu durumun oluşma nedeni Paris. 1. ve 3. kitap Paris'te geçiyor ve ben bugüne kadar Paris'te geçen her kitabı sevdim. Çoğu favorim oldu. Bu seride de 1. ve 3. kitaplar favori kitaplarım içine girdiler. Neyse gelelim Isla'ya.

İçinde klişelikler yok muydu? Alası vardı.
Bu klişelikler kötü müydü? Töbeeee
İçinde aşk var mı? Amanın en güzelinden
Vıcık vıcıklar mı? Asla
Ayrılıkları sıradan mı? Bence gayet mantıklı bir nedendi.
Barışmaları nasıl oldu? EFSANE 

Evet bence kitabın bana göre özeti aşağı yukarı böyle :D Son kısımda tüm karakterlerin bir araya geldiği yerde duygulandım. Özellikle o yerde, hani söylersem spoiler olacağı yerde okuduğunuzda anlayacağınız o yerde gerçekten çok duygulandım ve çok hoşuma gitti. Isla'nın çekingenliği, utangaçlığı, en önemlisi de Josh'a duyduğu o aşk kesinlikle harikaydı. Öyle sevgiler olmalı hayatta. Josh ise kitapta bana sevgisini çok hissettiremedi. Evet aşık olduğunu anladım okurken. Ama ben Isla'nın aşkını daha çok benimsedim sanki. Karakterlerin çizgi roman sevmesi, Josh'ın kendi otobiyografik çizgi romanını çizip yazması ve Isla'nın macera kitaplarının kurdu olması kitabı daha çok sevmeme sebep oldu. 

Son olarak Anna ve Fransız Öpücüğünden spoilerlar vardı kitapta ama bence bu kitabı okuduktan sonra Anna'yı okuyamayacak kadar değil. Ama siz "büyük, küçük fark etmez ben spoilerın her türünden nefret ediyorum" diyorsanız Anna'nın çıkmasını bekleyin. 

Öneriyorum dememe gerek var mı bilmiyorum ama yine de belirtmeden geçmeyeyim KESİNLİKLE TAVSİYE EDİYORUM. 

Dünyamdaki Yeri 


Stephenie Meyer'den Yeni Kitap || The Chemist



Kitap tanıtımını yeni websitesi ile birlikte duyuran Meyer, kitabın 15 Kasım 2016'da çıkacağını söyledi. Kitap Meyer'in yetişkin tarzda yazdığı ikinci roman olacak. Ben haberi ilk Vampirellanın Güncesi blogunda gördüm. Onun haberi için tıktık :)

Kitabın konusu anladığım kadarıyla şöyle; 

Eski bir Birleşik Devletler ajanının bir görev sırasında karanlık bir sır öğrenmesi ve yetkililerin kendisini artık bir sorun olarak görmesi üzerine öldürmek için peşine düşmelerini anlatıyor. Aynı yerde aynı isimle uzun süre kalamayan kahramanımızın en çok güvendiği insanı da öldürmüşlerdir ve güvenebileceği kimsesi yoktur. Hayatta kalmak için zorlu bir mücadeleye hazırlanırken kendini hayatta kalma ihtimalini karıştıracak tek adama aşık olurken bulur. Seçeneklerinin hızla tükendiğini gören kahramanımız asla hayal etmediği şekilde eşsiz yeteneklerine başvurmak zorundadır.  

Orijinal tanıtıma ulaşmak için tıktık :)

İşte kitabın kapağı  ;)


Ben 15 Kasım için inanılmaz heyecanlıyım. :) 

Haziran Ayında Okuduklarım // Temmuz TBR









Bu ay 9 kitap okudum. Okuduğum kitaplar ile ilgili hem buradan hem instagram hem de goodreads'ten yorumlamaya çalıştım. 














Temmuz ayında okumak istediğim kitapların bir kısmı ise bunlar. Aslında daha fazla var ama onlar henüz kargoda ;)

Ölüme Fısıldayan Adam - Büşra Yılmaz || Kitap Yorumu


Adı: Ölüme Fısıldayan Adam
Yazarı: Büşra Yılmaz
Yayınevi: Epsilon
Yayın Tarihi: Haziran 2016
Sayfa Sayısı: 424
Goodreads Puanı: 4,84
Benim Puanım: 2


Tanıtım

“Yanmış kibrit çöplerini âdeti olduğu gibi mumların altına koyup üzerlerine erimiş mum döktü.
Sanki yanan kibrit çöpleri bizdik, mum dipleri de mezarımız... Kibrit çöpü mezarlığı, bizim gibi kırık ve kaybedenler için ne güzel bir benzetmeydi... Yana yana yaşa, yanarak öl ve öldükten sonra da yanmaya devam et. Yanmak tüm varoluşunu tanımlıyormuş gibi...”

Geçmişindeki acıların küllerinden doğmuş, zeki bir dolandırıcı...
Arı kovanına giren kelebek.
Yaşamadığı için ölmeyi bile beceremeyen, hayata küskün bir kız...
Sudan korkan balık.
Tanrı’nın birbirlerinde çare bulmaları için bir araya getirdiği iki kişi.
Peki ya, bir gün ömrü olan bir kelebek yarına aşık olursa ne olacak?

Yorumum

Bitti. Kocaman harflerle BİTTİ!!! Şükür bitti. İçim şişti resmen. Ne kitaptı ya. Maalesef güzel bir yorum yapamayacağım kitapla ilgili. Benim için hakikaten hayal kırıklığı oldu. Aşırı melankolik resmen damarlık bir kitap. Baştan aşağı arabesk. Yani benim tam tersim. Sevmediğim yerleri anlatmaya başlayayım bakalım ne kadar olacak?

Öncelikle şu sigara olayı nedir? Kitapta Özgür'ün havalı çocuk imajının temeli sigara. Yemek yemiyorlar sigara içiyorlar. Kimse kusura bakmasın ama bu kitabı okuyan yaş gurubu belli (kitaba yönelik eleştirim bu değil). Sizce daha yeni gençliğe adım atacak insanlara sigarayı böyle güzel bir şey gibi göstermek ne kadar doğru? Hangimiz ortaokul, lise yıllarında okuduğumuz kitaplardan etkilenmedik. Vampir diye bir şeyin olmadığını bilmemize rağmen bir yerlerden Edward çıksın istedik, Hogwarts gerçek olsun diye hayaller kuruduk. Yani o yaşlarda okunan kitaplar insanı etkiler, karakterini bile şekillendirir. Sizce Özgür doğru bir profil mi? 

Kafanızda hayal etmeye çalışın, dağınık saçlı, sürekli siyah giyinen, postallı, dudağından sigara düşmeyen, doğuştan kısık bakışlı... Eee bu Bağcılar stayla. Niye onları yerden yere vurup Özgüre aşık oluyorsunuz? Tüm kitap boyunca sadece sokak serserisi gibi gezdiler etrafta.

Kitabın içeriği de... Ne desem bilemedim, çünkü hiç bir şey yok. Resmen sırf aşk. Karanlık aşk (!) Böyle hani kitaplarda fantastik diye nitelendirdiğimiz aşklar var ya işte onlardan. Kız bir görüyor çocuğu. Baamm! Aşk aşk, kalpler kalpler. Kız kendinden vazgeçti. Neredeyse ilk görüşte anladı Özgür karanlık, çok acı var yüreğinde (nereden anladıysa) ve şu moda girdi. O acının altında ben ezileyim, bana gelsin onun dertleri yeter ki o iyi olsun. Ya ne olur kendinizi koyun yerine sizce gerçek olabilir mi böyle bir şey? İçinde doğru düzgün bir olay yok, aksiyon yok, hareket yok. Sadece Yosun'un aşkı. Eski aşkı, yeni aşkı. Ayyy aşk aşk baydı beni. Bir de nasıl bir kız kendinden sürekli aptal diye bahseder. Bir şey oluyor  "ben aptalım ya", yada "ben aptal bir balığım ya ondan" diyor. Sinir oldum resmen. Zaten şu balık olayı da sarmadı beni. Gelelim Ölüme Fısıldama olayına. Çocuğun neresi ölüme fısıldıyor anlamadım. Kız bir baktı sen ölümsün dedi, oğlan ölümün vücut bulmuş hali oldu. Hayır çocuk da inandı, o saniyeden sonra ben ölümüm diye gezdi durdu garibim. 

Şu Tanrıya inanmıyorum olayı da sıktı beni. Kitaptaki kimse Tanrıya inanmıyorken hepsi "Tanrım eğer varsan şunu istiyorum" tarzından dua ediyorlar. Yoksa istemiyor musun? Ya da madem inanmıyorsun dua etmek nasıl aklına gelebiliyor?

Yosun'un sürekli bahsettiği şekilde şununu sevdiğim adam bununu sevdiğim adam şeklindeki yerlere de sinir oldum. Mesela şöyle "Bir an durup bir an koşuşunu, bir an bağırıp bir an susuşunu sevdiğim adam..." "Kendi dursa kafasındaki tilkileri koşan adam..." gibi. 

Yazarın anlatımına da alışamadım kitap boyunca. Sürekli devrik cümle, sürekli devrik cümle. Aynı paragrafı üç defa okuduğum yer var. 

Kitabı okurken gördüğüm yorumlarda sürekli ağladım diye okudum. Ben kitabın ne başında ne ortasında ne de sonunda ağladım. Odunum gerçi ben kitaplardaki duygusallıklara karşı. Normalde hemen ağlayan biriyim ama kitaplarda ağlayamam. O yüzden kitabın duygusallığı için bu kriter değil :D 

Neyse çok uzattım. Kısacası sevmedim kitabı. Yazarı Türk olmasa yarım bırakırdım. Kitabın aşırı bir hayran kitlesi var, farkındayım. Bunlar benim düşüncelerim. Kitap benim sevdiğim tarzda değil. Daha da önemlisi benim tarzım değil. Galiba o yüzden sevemedim. 

Dünyamdaki Yeri 


Sahte Romeo - Leisa Rayven || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Bad Romeo
Seri Adı: Starcrossed #1
Yayınevi: Yabancı
Yayın Tarihi: 2016
Sayfa Sayısı: 488
Goodreads Puanı: 4,15
Benim Puanım: 3


Tanıtım

İki milyondan fazla okura ulaşan bu büyüleyici aşk hikâyesi, sizi etkisi altına alacak ve son sayfaya kadar nefesinizi tutmanızı sağlayacak. Tüm zamanların en büyük aşk hikâyesini canlandırırken, kendi aşk hikâyelerini keşfettiler… 

Cassie Taylor ve Ethan Holt'un yolları üniversite yıllarında, tiyatro bölümünde kesiştiğinde, aralarındaki çekim karşı koyulamazdı. Cassie iyi bir aktris, Ethan kampüsün kötü çocuğu idi. İkili, Romeo ve Juliet için başrole seçildiklerinde hayatları değişmeye başlamış, tıpkı oynadıkları karakterler gibi, onların da kaderleri birbirlerine bağlanmıştı. Ta ki kötü çocuk, iyi kızın kalbini kırıp güvenini yıkana kadar… 

Şimdiyse yolları Broadway'de kesişmişti ve bu sahte Romeo, Casie'nin hayatına yeniden geri dönerek her şeyi adım adım altüst etmeye kararlı görünüyordu… Yeniden romantik bir rol için bir araya gelmek zorunda kalan ikili, üniversite yıllarında yaşadıkları gizli aşkın heyecan verici anlarıyla ve kalp kırıklıklarının derin acılarıyla yüzleşmek zorunda kalmışlardı. Tabii bir de, zıt kutupların birbirlerine karşı koyamadıkları gerçeğiyle… Ve söz konusu aşksa bazen bizim için kötü olanlar en karşı koyamadıklarımızdır. 

"Bayıldım. Bayıldım. Sahte Romeo'ya bayıldım! Leisa Rayven, tüm hissettirdiklerin için teşekkürler. Bu kitabın etkilerini atlatmam uzun sürecek."
-E.L. James, Gri'nin Elli Tonu romanının çoksatan yazarı-

"Leisa Raven, aşk romanı nasıl yazılır iyi biliyor: kahkaha, flört ve meydan okuma. Elimden bırakamadım!" 
-Christina Lauren, Harika Piç romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Kahkahanın ve aşkın harika karışımı… Sahte Romeo tek kelimeyle büyüleyici. Bayıldım!"
-Katy Evans, Real romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Bu kitabı tek oturuşta bitirdim. Karakterler arası etkileşim harikaydı. En yeni favori kitap çiftim!" 
-Jennifer Probst, İlk Öpücüğün Büyüsü romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Sahte Romeo mükemmel bir aşk romanı: duygusal, eğlenceli ve etkileyici. Karakterler arasındaki elektrik adeta sayfalardan taşıyor. Kaçırmayın!"
-M.Pierce, Night Owl Trilogy'nin çoksatan yazarı-
(Tanıtım Bülteninden)


Yorumum

İki eski sevgilinin hikayesini, tekrar birleşmeye çalışmalarını okuyacağımızı sanıyordum ben. Ama daha çok neden ayrıldılar, işler bu noktaya nasıl geldi kısmını okuyoruz. Yani kitabın büyük kısmı geçmişi anlatıyor. Kitap 3 bölümde anlatılıyor. Geçmiş, günümüz ve Cassie'nin günlüğü. Cassie'nin günlüğü olan kısımlar gereksizdi. Resmen kitap içinde spoiler gibiydi. Geçmiş, günümüz geçişleri de hoşuma gitmedi. İki ayrı hikaye gibiydi. Bence yazar geçmişteki Ethan ve Cassie çiftinden çok güzel bir roman çıkartabilirmiş. Hiç günümüz kısmını katmasa, geçmişten başlayıp yavaş yavaş günümüze gelse daha güzel olurmuş. Böyle bir oradan bir buradan hiç hoşuma gitmedi.

Tam anlamıyla ortalama bir kitaptı. Serinin ilk kitabı olduğu için aslında pek bir şey öğrenemedik. Bir başlangıç yaptı yazar, işler biraz ilerledi tam, evet bir şeyler olmaya başladı dedim kitap bitti. Heyecanlı bir yerde mi bitti peki, hayır! Resmen pat diye bitti kitap. Bu seri de aslında tek kitap olması gerekirken gereksiz yere uzatılıp bölünerek seri olan kitaplardan. 

Karakterlere gelirsek, tüm karakterler çift karakterli sanki. Geçmişteki Cassie başlangıçta, herkes tarafından kabul görmeye çalışan, ortama göre şekil değiştiren böyle pasif, ezik nasıl diyeyim ona bakın ve nasıl olmamalısınız sorusuna cevap bulun tarzında bir kızdı. Sonra pat diye değişti. Ethan da geçmişte sert, agresif herkesi kendinden uzaklaştırmaya çalışırken günümüzde bunun tam tersi. Cassie'nin değişimi tamamen geçmişte olurken en azından Ethan aradan zaman geçince hatalarından ders aldığı için değişti ama yine de rahatsız etti beni. Bu arada Ethan'ın karakterini hala çözemedim. Belki serinin devam kitaplarından daha iyi tanıyabiliriz kendisini. Cassie'den tam anlamıyla nefret ettim.

Kitapta aslında fazla karakter var ama diğer karakterler tam anlamıyla figüran. Olay Ethan ve Cassie etrafında dönüp duruyor. Cassie'nin kafasını bekaretine takması ve sürekli bu mevzunun olması beni sinir etti. Oğlan "Ağırdan alalım bu senin ilkin olacak en iyisi olsun istiyorum" diyor kız "Ben hazırım sana noluyor?" modunda geziyor. 

Genel olarak kitabı beğenmedim diyemem, içinde eğlenceli yerler de vardı. ama çok güzeldi mutlaka okuyun diyebileceğim bir kitap da olmadı. 

Dünyamdaki Yeri