Kalın Do'ya Dikkat! Pes Etmek Yok! Müzik Günlüğüm #3





Merhabalar. Flüt öğrenme aşamalarında her notayı yavaş yavaş geçtiniz ve sonunda kalın do notasına geldiniz. Ama o da ne ses çıkmıyor?! Sakin olalım, normal. :)





Öğrendiklerimden yola çıkarak yazdığım yazılarda bu defa en zor notayı anlatmak istedim. Ve o  da kalın do notası. Yan flütte en zor çıkan ses. Hatta gerçekten ilk üflediğimde sadece üfleme sesimi duyup asla nota sesi duyamadım. Ama zamanla gün gün sadece Do notası çalışarak yavaş yavaş bir ses duymaya başladım artık. Bence bu notada güçlü bir diyaframınız olması gerekiyor. Bunun için de flüt üflemeye başlamadan önce diyafram egzersizleri yapılmalı. Egzersizi yaptınız flüt ısınana kadar boş nota üflediniz, sıra geldi notayı çalmaya.

Kalın do notası adı gibi kalın bir üfleme istiyor. Nasıl mı? Nefesimizi eğer hızlı bir şekilde üflersek ince ve soğuk bir ses elde ederiz. Ama yavaş üflersek hem kalın hem de sıcak bir nefes elde ederiz. Yani notaya üflerken  nefesinizi diyaframdan yani karın bölgenizden (en kabaca tabirle) alın ve mümkün olduğunca yavaş üflemeye çalışın.

Son tavsiyem eğer uzun süre uğraştınız ama nota çıkmıyorsa "mi" ve "re" notası ile birlikte hatta "fa, mi re, do" notalarını kombinasyon yaparak çalışın. Böylece ister istemez her bir nota aşağı indiğinizde nefesiniz yavaşlayıp kalınlaşacaktır. Bende öyle oldu en azından.

Umarım işinize yarar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Boş İşler Müdürünüzden Sevgilerle :*

Yan Flüt Çalışması Tavsiyelerinde Bugün - Ellere ve Dudaklara Dikkat || Müzik Günlüğü #2



Sıradaki tecrübem eller. =) Ellerinize kramp girebilir. Parmaklarınız yeter artık diye imdat çığlıkları atmaya başlayabilir. Çünkü flüt bir süre sonra gerçekten çok ağır hissettiriyor. El kaslarımız ise bu ağırlığı uzun süre taşımaya alışık olmadığı için kramp girebilir ya da ciddi ağrılara neden olabilir. Peki ne yapıyoruz tabii ki yılmıyoruz. Kaslar zamanla kendini toparlayacak ve kramplar azalacaktır. Ayrıca flütün en büyük ağırlığını sol el işaret parmağımız taşıyor bu nedenle işaret parmağınızın eliniz ile birleştiği yerdeki kemik bir süre sonra ağrımaya ve bu bölge çürüyerek morarmaya başlayabilir. Bunun da çözümü çok basit. Tek yapmanız gereken parmağınızın alt kısmına pamuk sarıp bir bant yardımı ile parmağınıza iyice yapıştırmanız. Böylece flüt parmağınıza temas etmeyeceği için morarmayacak ve pamuk flütün ağırlığını parmağınızdan alacak. =)

Diğer bir konu dudaklar. Sürekli nefesinizi dışarı üflediğiniz için dudaklarınız kuruyabilir, çatlayabilir. Tavsiyem dudak nemlendiricinizi yanınızda bulundurun. Eğer yoksa en kısa zamanda temin etmenizi öneririm. Ben Bepanthol Dudak Bakım Kremini kullanıyorum. 




Şimdilik bu kadar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın. =)

Boş İşler Müdürünüzden Sevgilerle :*

Yan Flüt Öğrenmeye Başladım || Müzik Günlüğü #1

Uzun bir süredir yazı yazmıyordum ve bir şeyler yazmayı özlemişim. Yeni bir konseptle döneyim dedim. Evet yan flüt öğrenmeye başladım. Herhangi bir kursa gitmiyorum evde kendi kendime öğrenmeye çalışıyorum.


Yaşadığım her şeyi adım adım yazmak istiyorum. Belki benim gibi öğrenmek isteyen olursa yavaş yavaş tecrübelerimi yazarak, ilerde insanlara bakabilecekleri bir kaynak vermiş olurum diye düşündüm. 

Gelelim şu ana kadar yaşadıklarıma. Öncelikle flüt seçiminde çok zorlandım. Çünkü ne almam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. İnternette çok fazla fiyat skalasında inanılmaz fazla flüt var. Ben de baktım kendim karar veremiyorum bir müzik stora gittim. Oradaki insanlara flüt çalmak (aslında üflemek ama böyle söylemek çok zor o yüzden çalmak yazacağım her seferinde) istediğimi ama hangi flütü almam gerektiğine dair bir fikrim olmadığını söyledim. Onlardan öğrendiklerimi buraya yazayım şimdi;

Öncelikle flütün Nikel mi Gümüş mü olması gerekir?

Bir flütün gümüş oranı arttıkça çıkardığı ses kalitesi güzelleşir. Ancak uygun fiyatlı bir flüt alacaksanız gümüş oranı zaten çok düşük olacağından nikel ile gümüş arasında ses kalitesinde fark olmaz. Ama gümüş kaplama pırıl pırıl parlayarak göze çok daha güzel görünür. Ve tabi ki flütü ağzımıza dayadığımız için gümüş sağlık açısından daha iyidir.

Hangi marka olmalı?

Uygun fiyatlı flütler içinde marka çok etkili değildir ve eğer yeni başlıyorsanız flüte, ilk etapta çok pahalı bir marka almanıza gerek yok. Çünkü başlangıç olarak amacımız flüte alışmak neyin ne olduğunu öğrenmek. Biraz daha iyi çalmaya başladığımızda daha kaliteli bir flüt alıp yıllarca kullanabiliriz.

Ben flütümü internetten aldım. Markası Silver SFL-190ES. Ses kalitesi açısından bir sorunu yok. Gümüş kaplama flütler içinde bulabildiğim en uygun fiyatlı ve en olumlu yorum alan flüt buydu ve ben henüz iki günlük bir çalışma ile memnun olduğumu söyleyebilirim. Tabii önemli olan ilerleyen zamanlarda neler olacağı.

Flütü hemen çalmaya başlayabilir miyiz?

Aslında ben daha flütü almadan elime geçer geçmez güzel güzel ses çıkartırım hemen notaları öğrenmeye başlarım sanıyordum ama kesinlikle öyle değil. Flüte ilk üflediğimde asla ses çıkmadı. O kadar üzüldüm ki. Yanlış flüt aldım diye düşündüm. Ama sonra anladım ki flüte üfledikçe ses çıkartabiliyorsunuz. Öncelikle sadece ağız kısmı ile ses çıkartmaya çalışıyorsunuz sonra parçaları birleştirmeye geçiyorsunuz. Bu adımı atlamayın. Ağız kısmı ile mümkün olduğunca çok çalışın yoksa flütü birleştirdiğinizde yine ses çıkmayacak ve yine üzüleceksiniz. İnanın tecrübe konuşuyor :)

Flüt çalışırken hangi kaynaklara bakmalıyız?

Youtube’da hem Türkçe hem İngilizce videolu kaynaklar var. Bence çok yardımcı oluyorlar. Ben herhangi bir kitap almadım şu aşamada. Video izleyerek ilerliyorum. Türkçe kaynak olarak Gümüş Akor kanalı gerçekten çok kaliteli. Adım adım yapmanız gerekeni anlatıyor. İngilizce kanal ise The Flute Practice. Size tavsiyem hangi hocayı dinliyorsanız o hocanın dediklerini atlamadan harfiyen yapın. Zaten siz atlamak isteseniz bile flüt size izin vermeyecektir :)

Dediğim gibi şu anda çok başındayım. Henüz iki gündür çalışma yapıyorum. Ve şimdiye kadar öğrendiklerimi paylaşmak istedim. Her tecrübemi ilerleyen günlerde adım adım buraya da aktarmaya niyetliyim.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın =)

Boş İşler Müdürünüzden Sevgilerle :*

Veyl - Öznur Yıldırım (Yabancı #2) || Kitap Yorumu


Seri Adı/ Sıralaması: Yabancı #2
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Yayın Tarihi: 14 Şubat 2017
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads Puanı: 4,52
Benim Puanım: 4

Tanıtım

Tanrı, şeytanın inini cennete sakladı.

Kahverengi gözleri bana kabuk bağlamış yaraları anımsatan küçük bir kız çocuğu tanıdım. Onu parçaladım, mahvettim, yok ettim. Onu korudum, kurtardım, var ettim. Zihnimi durduramadım. Bir rüzgâr esti ve tavandaki lamba uğursuz bir ses çıkararak yavaşça sallandı. Gökyüzümü kara bulutlar kapladı, yağmur yağdı. Terk edilmiş bir kasabada geceler kimsesizdi, güneş yok oldu, ay sabah olunca doğdu. Boş bir arazide bir yel değirmeni döndü, döndü, döndü… 

Sonra sana bir masal anlattım. 

Ve seni ölüm uykusuna yatırdım.

Yorumum

Bu serinin benim için önemi çok farklı. İçinde ne tarz bir kurgu barındırırsa barındırsın, nasıl hatalar olursa olusun Doğa benim için tüm karakterler içinde en ayrı yerde olan karakter. Kitaplığımda kaç yüz kitap var ve bana deseniz ki içinden sadece bir karakter seç ve o karakter seni en yansıtan karakter olsun. Bir an bile düşünmem ve Doğa derim. Doğa ile aynı şeyleri yaşamadım tabii ki. Harika bir babam ve mükemmel bir annem var. Ayrıca tek çocuğum ben. Bu yüzden biliyorum ki Doğa ne yaşamış olursa olsun yada yaşadığı kötülükleri yaşamamış olsa da farklı bir insan olmazdı. O onun karakteri. Kendimden biliyorum :) Yani Doğa'nın benim için yeri çok farklı.

Gelelim kitaba. Yine çok fazla mantık hatası vardı. Mesela yılbaşı başlı başına bir olaydı. Kutay niye geldi niye gitti? Ne olursa olsun küsmediği, kavga etmediği birine veda etmeden, bir açıklama yapmadan pat diye gitmez bizim insanımız. Gittiyse eğer diğer insan ilk olarak acaba kırıldı mı o yüzden mi gitti der. Bir arar, sorar. Tamam Ediz izin vermezdi belki aramasına ama insan bir teşebbüs eder. İsterse her şeyi kabul ettirebiliyor bunu mu yapamayacaktı? Sonra Egemen olayı var. Telefonla konuştular. Egemen dedi ben Hatay'a dönüyorum. Doğa görüşmeden gitme dedi. Sonra konuşuruz diye telefonu kapattılar ve bitti. Egemen puf. Ne oldu çocuğa? Sonrasında gelişen olaylardan dolayı görüşememiş olsan anlarım ama insanın aklına da mı gelmez? En azından Egemen havaalanında arasaydı. Ben gidiyorum deseydi. Ya da Doğa arayıp Egemen gelemiyorum deseydi. Bir şey olsaydı yani. 
Sonra kitaptaki mekanlar da sorun. Nerede olduklarını anlayamıyoruz. Mesela Doğa yaralandıktan sonra hani bir şeyler oldu Doğa acı çekti filan sonra Doğa gözünü bir evde açtı. O ev nerede? 20 sayfa sonra öğrendik hala Denizli'delermiş. Kitabın sonlarına doğru wattpaddeki son bölümü okuduk. Neyse Doğa evden çıktı üzgün, rüyalar filanlar gördü, gözünü yine bir evde açtı ama o ev neresi? 5 sayfa sonra öğrendik yine Dağ evine dönmüşler.
Ayrıca bunların doğaüstü güçleri filan var herhalde. Yaralanıyorlar ama o yaralar ertesi gün geçiyor. Şöyle bir durum var; yaralanıyor ama yaralandıktan sonra üst üste bir sürü olay oluyor tabi yaralanamdan sonra biz yaklaşık 50 sayfa okuyoruz ama gün geçmiyor ki. Fazla olay oluyor ama zaman aynı gün. Yaralandığı gecenin sabahı yada yaralandığı günün gecesi ama o yara unutulmuş gitmiş bitmiş. Ne iz kalmış ve acı. Ya kızı dövdüler 2 gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi bir sürü olay yaşadı. Ediz'in kafasında şişe patladı üstüne gitti elini cama vurdu camı kırdı bir gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi devam. Bir kere baktılar sadece yaralara. Sonra yok o yaralar. 
Ve son olarak beni rahatsız eden şey; çok fazla duygu betimlemesi var. İnsanlardan, mekanlardan, olaylardan çok duygu okuyoruz kitapta ama bir süre sonra yeter dedirtiyor insana. Tamam güzel çıkarımlar yapıyorsun, harika duygu betimlemesi yapıyorsun buna lafım yok ama fazlası da göze batıyor. 

Bunlar geliştirilmesi gereken ve üçüncü kitapta artık olmaması gerektiğini düşündüğüm hatalar. Kitabı yerden yere vurmak gibi bir niyetim yok zira Yabancı serisi benim için çok mükemmel bir seri. Yazarla ilgili söyleyebileceğim tek şey; harika bir kalemi olduğu. Kendini geliştirir, yapıcı eleştirileri dikkate alırsa ülkemizin önemli yazarları arasına girebilir. Biz de doya doya okuruz kitaplarını.

Kitabın son 70 sayfasına kadar zaten wattpad'de okuduğumuz kısım. Yani okuduğum kitabı yeniden okudum. Ama yine olsa yine okurum.

Alıntılar 

Ben anılarımın zamanıydım; ben ilerledikçe onlar yaşlanıyordu... Ve ben zamanın bir anısıydım; o ilerledikçe yaşlanıyordum, tıpkı çocukluğumla karşı karşıyayken çocuk olmadığım gibi...

O, midyelerin içinde inciler değil de yangınlar taşıyan deniz gibiydi; cennete sızan kötülük, cehenneme düşen iyilik gibiydi. Araf gibiydi. 

Nefesi toprak gibiydi; beni onunla yaşatacaktı, daha sonra üzerime örtülerek bana mezar olacaktı.

Hep inandığım bir şey vardı; hüzünlü bakışların çaresizliğin belirtisi olduğunu düşünüyordum ama sert bakışlar... Asıl yardım çığlıkları sert bakışların altına gömülüydü.

Kimsesizlikten mi kaçıyordum, yoksa kaçtığım yine kendim miydim? Ama zaten ben kimsesizlik değil miydim?

İçimdeki Doğa canını dişine takarak önümüzdeki duvarların önüne tuğlalardan yeni bir duvar örüyor, duvarın kalınlığını arttırıyordu. Sanki böyle olunca acıyı engelleyebilirmişiz gibi.

Ediz Çağıran içimde öyle büyük bir yer kaplamıştı ki yokluğu, düşenin dibine kırk yıl sonra ulaşabildiği, içinde kan ve yanıklar bulunan cehennem vadisi Veyl gibiydi.

Dünyamdaki Yeri


Yabancı - Diana Gabaldon (Outlander #1) || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Outlander
Seri Adı/Sıralaması: Outlander #1
Yayınevi: Epsilon
Sayfa Sayısı: 838
Yayın Tarihi: 2010
Goodreads Puanı: 4,2
Benim Puanım: 5


Tanıtım


Eşsiz bir hikâye anlatımı... Unutulmaz karakterler... Zengin tarihi detaylar...
İşte bunlar Diana Gabaldon'ın romanlarına damgasını vuran en büyük özellikler.

Yayınlanır yayınlanmaz New York Times gazetesinin en çok satan kitaplar listesine hızlı bir giriş yapan Yabancı serisi, eleştirmenlerin büyük övgüsünü kazandı ve milyonlarca okuyucuyu etkisi altına aldı. Serinin başlangıç kitabı olan ve heyecanlı bir macera ile bir aşk hikâyesini başarıyla harmanlayan bu büyüleyici ve tutku dolu romanda olağanüstü iki karakterle tanışıyoruz;
-Claire Randall ve Jamie Fraser.-

Sene 1945. Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall, evine dönmüştür. Tekrar bir araya geldiği eşiyle ikinci bir balayına çıkar. Salisbury Düzlüğü'nde bulunan tarihi taş çemberini ziyaret ederler. Bu taşlardan birine dokunan Claire birden kendini, savaş yüzünden yıkılmış ve gruplaşmış sınır baskınlarına maruz kalan İskoçya'da bir yabancı olarak bulur. Sene 1743'tür.
Anlayamadığı güçler tarafından zaman içinde geçmişe savrulan Claire, hayatı için tehdit oluşturabilecek mülk sahipleri ve casusların arasına düşmüştür. Cesur bir İskoç savaşçısı olan James Fraser, Claire'e öyle sınırsız bir aşk sunar ki, genç kadın sadakat ve tutku gibi iki zıt duygunun arasında sıkışıp kalır. Farklı zamanlarda yaşayan ve hiç ortak özellikleri olmayan bu iki adam arasında bir seçim yapması gerekmektedir.


Yorumum

1945’de bir savaş hemşiresi Claire, kocası Frank’in soyağacını araştırmak istemesi üzerine ikinci balayı niyetine İskoçya’ya giderler. Bir gece yapılan bir pagan ayinini gizlice izledikten sonra ayinin yapıldığı taşlarda gördüğü bir çiçeği incelemek için taşların olduğu yere giden Claire bazı sesler duyar ve büyük taşa dokunur. Kendini 1743 İskoçyasında bulan Claire entrika, yalan, yobazlık ve savaş içinde kalmış bir yerde hayatta kalmaya ve en önemlisi dokunduğu taşa tekrar gidip kendi çağına dönmek için uğraşır.

Uzun zamandır listemde olan ve okumaya gerçekten çok korktuğum bir kitaptı Yabancı. Çünkü uzun bir seri ve her kitabı ansiklopedi boyutlarında. Ama aslında en önemli nedeni bu kadar sayfa okuduktan sonra kitabı sevememe ihtimalimdi. Ama çekincelerim boşunaymış. Kitap hem çok akıcı hem de gerçekten harika bir kurgu ile ilerliyor.

Başlarda hem yazarın diline hem oluşturduğu evrene alışmak zor oluyor. Daha sonra kullanılacağı için yazar ilk bölümlere tarihi bilgiler serpiştirmiş. Bu da hem akılda tutmak açısından hem de kitabın akıcılığı açısından başlarda zor oluyor. Ama dediğim gibi alışıyorsunuz ve kitap mükemmel bir şekilde ilerliyor. Yazar kitabın temelini ağır ağır tek tek taşları ekleyerek oluşturmuş. Daha ilk sayfalarda baya iyi kurgulanmış üzerinde çok düşünülmüş bir kitap okuyacağınızı hissediyorsunuz.
Karakterlere gelince Jamie ve Claire harika bir çiftler. Ve çok güzel uydular birbirlerine bence. Claire bana göre çok güçlü bir karakter zira ben olsam bir gün hayatta kalamazdım. Zorla evlendirildiler ama zaten Jamie belli dünden razı. Claire de yavaş yavaş sevdi ve bu benim hoşuma gitti.

Jamie sen ne mükemmel bir karaktersin ya. Mükemmel bir arkadaş, dost, aşık, koca. Claire için feda ettikleri, onu koruması, üstelik çocukça halleri, muzip dili. Daha ne diyeyim ya. Harika bir şey.
Kitapta beni üzen tek şey Frank’di. Öyle harika bir kocanın, bir anda karısının kaybolasıyla uğraşmak zorunda kaldığını düşününce kitapta hep “acaba o ne yapıyor” diye düşündüm. Claire zor da olsa buldu mutluluğu. Hem de Jamie’yi buldu ama o adamcağız ne yapıyor acaba oralarda diye düşündüm.


Kitap kesinlikle favorilerim arasında. Ben evirir çevirir okurum bu kitabı. Şimdi kitap bittikten sonra diyorum ki iyi ki bu kitap seri, iyi ki devam kitabı da uzun uzun yazılmış. Belki ancak doyarım Jamie’ye. O da belki tabii. Doyabilirsem. 

Dünyamdaki Yeri