Ölüme Fısıldayan Adam - Büşra Yılmaz || Kitap Yorumu


Adı: Ölüme Fısıldayan Adam
Yazarı: Büşra Yılmaz
Yayınevi: Epsilon
Yayın Tarihi: Haziran 2016
Sayfa Sayısı: 424
Goodreads Puanı: 4,84
Benim Puanım: 2


Tanıtım

“Yanmış kibrit çöplerini âdeti olduğu gibi mumların altına koyup üzerlerine erimiş mum döktü.
Sanki yanan kibrit çöpleri bizdik, mum dipleri de mezarımız... Kibrit çöpü mezarlığı, bizim gibi kırık ve kaybedenler için ne güzel bir benzetmeydi... Yana yana yaşa, yanarak öl ve öldükten sonra da yanmaya devam et. Yanmak tüm varoluşunu tanımlıyormuş gibi...”

Geçmişindeki acıların küllerinden doğmuş, zeki bir dolandırıcı...
Arı kovanına giren kelebek.
Yaşamadığı için ölmeyi bile beceremeyen, hayata küskün bir kız...
Sudan korkan balık.
Tanrı’nın birbirlerinde çare bulmaları için bir araya getirdiği iki kişi.
Peki ya, bir gün ömrü olan bir kelebek yarına aşık olursa ne olacak?

Yorumum

Bitti. Kocaman harflerle BİTTİ!!! Şükür bitti. İçim şişti resmen. Ne kitaptı ya. Maalesef güzel bir yorum yapamayacağım kitapla ilgili. Benim için hakikaten hayal kırıklığı oldu. Aşırı melankolik resmen damarlık bir kitap. Baştan aşağı arabesk. Yani benim tam tersim. Sevmediğim yerleri anlatmaya başlayayım bakalım ne kadar olacak?

Öncelikle şu sigara olayı nedir? Kitapta Özgür'ün havalı çocuk imajının temeli sigara. Yemek yemiyorlar sigara içiyorlar. Kimse kusura bakmasın ama bu kitabı okuyan yaş gurubu belli (kitaba yönelik eleştirim bu değil). Sizce daha yeni gençliğe adım atacak insanlara sigarayı böyle güzel bir şey gibi göstermek ne kadar doğru? Hangimiz ortaokul, lise yıllarında okuduğumuz kitaplardan etkilenmedik. Vampir diye bir şeyin olmadığını bilmemize rağmen bir yerlerden Edward çıksın istedik, Hogwarts gerçek olsun diye hayaller kuruduk. Yani o yaşlarda okunan kitaplar insanı etkiler, karakterini bile şekillendirir. Sizce Özgür doğru bir profil mi? 

Kafanızda hayal etmeye çalışın, dağınık saçlı, sürekli siyah giyinen, postallı, dudağından sigara düşmeyen, doğuştan kısık bakışlı... Eee bu Bağcılar stayla. Niye onları yerden yere vurup Özgüre aşık oluyorsunuz? Tüm kitap boyunca sadece sokak serserisi gibi gezdiler etrafta.

Kitabın içeriği de... Ne desem bilemedim, çünkü hiç bir şey yok. Resmen sırf aşk. Karanlık aşk (!) Böyle hani kitaplarda fantastik diye nitelendirdiğimiz aşklar var ya işte onlardan. Kız bir görüyor çocuğu. Baamm! Aşk aşk, kalpler kalpler. Kız kendinden vazgeçti. Neredeyse ilk görüşte anladı Özgür karanlık, çok acı var yüreğinde (nereden anladıysa) ve şu moda girdi. O acının altında ben ezileyim, bana gelsin onun dertleri yeter ki o iyi olsun. Ya ne olur kendinizi koyun yerine sizce gerçek olabilir mi böyle bir şey? İçinde doğru düzgün bir olay yok, aksiyon yok, hareket yok. Sadece Yosun'un aşkı. Eski aşkı, yeni aşkı. Ayyy aşk aşk baydı beni. Bir de nasıl bir kız kendinden sürekli aptal diye bahseder. Bir şey oluyor  "ben aptalım ya", yada "ben aptal bir balığım ya ondan" diyor. Sinir oldum resmen. Zaten şu balık olayı da sarmadı beni. Gelelim Ölüme Fısıldama olayına. Çocuğun neresi ölüme fısıldıyor anlamadım. Kız bir baktı sen ölümsün dedi, oğlan ölümün vücut bulmuş hali oldu. Hayır çocuk da inandı, o saniyeden sonra ben ölümüm diye gezdi durdu garibim. 

Şu Tanrıya inanmıyorum olayı da sıktı beni. Kitaptaki kimse Tanrıya inanmıyorken hepsi "Tanrım eğer varsan şunu istiyorum" tarzından dua ediyorlar. Yoksa istemiyor musun? Ya da madem inanmıyorsun dua etmek nasıl aklına gelebiliyor?

Yosun'un sürekli bahsettiği şekilde şununu sevdiğim adam bununu sevdiğim adam şeklindeki yerlere de sinir oldum. Mesela şöyle "Bir an durup bir an koşuşunu, bir an bağırıp bir an susuşunu sevdiğim adam..." "Kendi dursa kafasındaki tilkileri koşan adam..." gibi. 

Yazarın anlatımına da alışamadım kitap boyunca. Sürekli devrik cümle, sürekli devrik cümle. Aynı paragrafı üç defa okuduğum yer var. 

Kitabı okurken gördüğüm yorumlarda sürekli ağladım diye okudum. Ben kitabın ne başında ne ortasında ne de sonunda ağladım. Odunum gerçi ben kitaplardaki duygusallıklara karşı. Normalde hemen ağlayan biriyim ama kitaplarda ağlayamam. O yüzden kitabın duygusallığı için bu kriter değil :D 

Neyse çok uzattım. Kısacası sevmedim kitabı. Yazarı Türk olmasa yarım bırakırdım. Kitabın aşırı bir hayran kitlesi var, farkındayım. Bunlar benim düşüncelerim. Kitap benim sevdiğim tarzda değil. Daha da önemlisi benim tarzım değil. Galiba o yüzden sevemedim. 

Dünyamdaki Yeri 


Sahte Romeo - Leisa Rayven || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Bad Romeo
Seri Adı: Starcrossed #1
Yayınevi: Yabancı
Yayın Tarihi: 2016
Sayfa Sayısı: 488
Goodreads Puanı: 4,15
Benim Puanım: 3


Tanıtım

İki milyondan fazla okura ulaşan bu büyüleyici aşk hikâyesi, sizi etkisi altına alacak ve son sayfaya kadar nefesinizi tutmanızı sağlayacak. Tüm zamanların en büyük aşk hikâyesini canlandırırken, kendi aşk hikâyelerini keşfettiler… 

Cassie Taylor ve Ethan Holt'un yolları üniversite yıllarında, tiyatro bölümünde kesiştiğinde, aralarındaki çekim karşı koyulamazdı. Cassie iyi bir aktris, Ethan kampüsün kötü çocuğu idi. İkili, Romeo ve Juliet için başrole seçildiklerinde hayatları değişmeye başlamış, tıpkı oynadıkları karakterler gibi, onların da kaderleri birbirlerine bağlanmıştı. Ta ki kötü çocuk, iyi kızın kalbini kırıp güvenini yıkana kadar… 

Şimdiyse yolları Broadway'de kesişmişti ve bu sahte Romeo, Casie'nin hayatına yeniden geri dönerek her şeyi adım adım altüst etmeye kararlı görünüyordu… Yeniden romantik bir rol için bir araya gelmek zorunda kalan ikili, üniversite yıllarında yaşadıkları gizli aşkın heyecan verici anlarıyla ve kalp kırıklıklarının derin acılarıyla yüzleşmek zorunda kalmışlardı. Tabii bir de, zıt kutupların birbirlerine karşı koyamadıkları gerçeğiyle… Ve söz konusu aşksa bazen bizim için kötü olanlar en karşı koyamadıklarımızdır. 

"Bayıldım. Bayıldım. Sahte Romeo'ya bayıldım! Leisa Rayven, tüm hissettirdiklerin için teşekkürler. Bu kitabın etkilerini atlatmam uzun sürecek."
-E.L. James, Gri'nin Elli Tonu romanının çoksatan yazarı-

"Leisa Raven, aşk romanı nasıl yazılır iyi biliyor: kahkaha, flört ve meydan okuma. Elimden bırakamadım!" 
-Christina Lauren, Harika Piç romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Kahkahanın ve aşkın harika karışımı… Sahte Romeo tek kelimeyle büyüleyici. Bayıldım!"
-Katy Evans, Real romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Bu kitabı tek oturuşta bitirdim. Karakterler arası etkileşim harikaydı. En yeni favori kitap çiftim!" 
-Jennifer Probst, İlk Öpücüğün Büyüsü romanının New York Times çoksatan yazarı-

"Sahte Romeo mükemmel bir aşk romanı: duygusal, eğlenceli ve etkileyici. Karakterler arasındaki elektrik adeta sayfalardan taşıyor. Kaçırmayın!"
-M.Pierce, Night Owl Trilogy'nin çoksatan yazarı-
(Tanıtım Bülteninden)


Yorumum

İki eski sevgilinin hikayesini, tekrar birleşmeye çalışmalarını okuyacağımızı sanıyordum ben. Ama daha çok neden ayrıldılar, işler bu noktaya nasıl geldi kısmını okuyoruz. Yani kitabın büyük kısmı geçmişi anlatıyor. Kitap 3 bölümde anlatılıyor. Geçmiş, günümüz ve Cassie'nin günlüğü. Cassie'nin günlüğü olan kısımlar gereksizdi. Resmen kitap içinde spoiler gibiydi. Geçmiş, günümüz geçişleri de hoşuma gitmedi. İki ayrı hikaye gibiydi. Bence yazar geçmişteki Ethan ve Cassie çiftinden çok güzel bir roman çıkartabilirmiş. Hiç günümüz kısmını katmasa, geçmişten başlayıp yavaş yavaş günümüze gelse daha güzel olurmuş. Böyle bir oradan bir buradan hiç hoşuma gitmedi.

Tam anlamıyla ortalama bir kitaptı. Serinin ilk kitabı olduğu için aslında pek bir şey öğrenemedik. Bir başlangıç yaptı yazar, işler biraz ilerledi tam, evet bir şeyler olmaya başladı dedim kitap bitti. Heyecanlı bir yerde mi bitti peki, hayır! Resmen pat diye bitti kitap. Bu seri de aslında tek kitap olması gerekirken gereksiz yere uzatılıp bölünerek seri olan kitaplardan. 

Karakterlere gelirsek, tüm karakterler çift karakterli sanki. Geçmişteki Cassie başlangıçta, herkes tarafından kabul görmeye çalışan, ortama göre şekil değiştiren böyle pasif, ezik nasıl diyeyim ona bakın ve nasıl olmamalısınız sorusuna cevap bulun tarzında bir kızdı. Sonra pat diye değişti. Ethan da geçmişte sert, agresif herkesi kendinden uzaklaştırmaya çalışırken günümüzde bunun tam tersi. Cassie'nin değişimi tamamen geçmişte olurken en azından Ethan aradan zaman geçince hatalarından ders aldığı için değişti ama yine de rahatsız etti beni. Bu arada Ethan'ın karakterini hala çözemedim. Belki serinin devam kitaplarından daha iyi tanıyabiliriz kendisini. Cassie'den tam anlamıyla nefret ettim.

Kitapta aslında fazla karakter var ama diğer karakterler tam anlamıyla figüran. Olay Ethan ve Cassie etrafında dönüp duruyor. Cassie'nin kafasını bekaretine takması ve sürekli bu mevzunun olması beni sinir etti. Oğlan "Ağırdan alalım bu senin ilkin olacak en iyisi olsun istiyorum" diyor kız "Ben hazırım sana noluyor?" modunda geziyor. 

Genel olarak kitabı beğenmedim diyemem, içinde eğlenceli yerler de vardı. ama çok güzeldi mutlaka okuyun diyebileceğim bir kitap da olmadı. 

Dünyamdaki Yeri


Kan ve Tuz - Kim Liggett || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Blood and Salt
Seri Adı: Blood and Salt #1
Yayınevi: Yabancı
Sayfa Sayısı: 360
Yayın Tarihi: Mayıs 2016
Goodereads Puanı: 3,67
Benim Puanım: 2

Tanıtım

"Âşık olduğun zaman, derin bir okyanusa yüreğinden bir parça söküp atmış gibi hissedeceksin. Seni sarıp sarmalayan tek şey kan ve tuz olacak."

Kan ve Tuz… Ash Larkin'in annesinin, uzun süredir kaçtığı ruhani halkına geri dönmeden önce ağzından çıkan son kelimelerdi. Annesini arayan Ash'in yolu Quivira'ya düştüğünde, zamanın ötesindeki bu kasabada uğursuz ve kadim bir şeylerin varlığı onu tutsak etmişti.

Ash bir yandan, atalarından kalan, kavuşamayan âşıklarla ve ölümle, simyayla ve ölümsüzlükle bezenmiş anılarla başa çıkmaya çalışırken, bir yandan da sırlarla dolu ve kan bağıyla yasaklanmış Dane'den uzak durmaya uğraşıyordu. 

Bu esnada Quivira halkı 500 yıldır süregelen bir törene hazırlanırken, Ash sadece annesini kurtarmak için değil kendisi için de savaşmak ve çok geç olmadan Quivira hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak zorundaydı. Tamamen kan ve tuzla sarıp sarmalanmadan önce… 

Yorumum

Kitap, kanbağı ile gelen bir laneti işliyor. Ash lise öğrencisi ve ölü kızlar görüyor. Bu kızların bir özelliği var hepsi ayaklarından asılarak idam edilmişler. Ve Ash kızları bu şekilde, ayaklarından asılı halde, görüyor. Bu durumu araştırmak için liseden sonra okula bir yıl ara verip bu işin peşine düşmek istiyor. En yakın arkadaşı ve Ash'den hoşlanan Carter ona yardımcı oluyor. Ama olaylar oraya gelemeden Ash kütüphanede gizemli bir kadınla karşılaşıyor. Kadının Ash'e büyü tarzı birşey yapıyor ve Ash ele geçiriliyor. Tek isteği kabuslarında gördüğü olayın gerçekleşememesi için kardeşini korumak ve annesini kurtarmak olan Ash gizemli bir yolculuğa çıkmak zorunda kalıyor.



Kan ve Tuz benim için tam bir hayalkırıklığı oldu. Güzel bir konusu var kitabın, ama kurgu o kadar kötü, o kadar acemice yazılmış ki gerçekten yazık olmuş. Çok fazla mantık hatası vardı. Beni en çok rahatsız eden olay örgüsündeki boşluklar oldu.


Kitabın giriş kısmı yok neredeyse. Kitap bir başladı daha ne olduğunu anlamadan hop diye olayların içine girdi. Kitabın başında daha Ash'in karakerinin nasıl olduğunu anlamadan Katia tarafından ele geçirildiği halini okudum bu da beni rahatsız etti. Diğer karakterler de neredeyse hiç tanıtılmadı. Ash'in Carter 'ı neden sevdiği yada Dane'de ne bulduğunu anlamadım. (Evet aşk üçgeni var) Son olarak kitap ucu bayaaa açık bitti. Sanki devamı var diyeceğim ama sonunda kocaman Son diye yazmışlar. Onu da anlamadım. Devam etmeyecekse pat diye neden bitirmiş ki yazar kitabı? Devam edecekse o Son yazısı ne alaka??? 

Kısacası pek bana hitap etmedi kitap. Yine de 2 puan olsun o da Rhys için ( Ash'in kardeşi)

Dünyamdaki Yeri


Ateş Serisi - Karen Marie Moning || Kitap Yorumu


Eski bir seri olduğundan tüm seriyi bitirip öyle yorum yazmaya karar verdim. 5 kitabın da kısa kısa yorumları aşağıda. Bu seriyi okuyun. Asla ertelemeyin mutlaka okuyun. Favori serilerim sıralamasında 1 numarada kesinlikle. 





Bu kitabı okuyan herkesin ortak düşüncesi “bu kitabın konusu anlatılamaz.” Aynen katılıyorum. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Şöyle düşünün, başka bir evrende Fae denilen canlılar yaşıyor. Bunlar kendi aralarında Melun ve Mukaddes olarak ayrılıyorlar. Dünyada ise insanlar arasında yaşayan Melunları öldürmekle görevli insanlar var bunlar Sidhe Kahinleri. Ne Melunlar ne de Mukaddesler iyiler. İkisi de insanlar için tehdit oluşturuyorlar. Mac’in kitabına göre en iyi Fae ölü Fae’dir. ;)
Kitaptaki karakterler şöyle;
MacKayla Lane; Sidhe Kahini
Jericho Barrons; Ne olduğunu hala bilmiyoruz
V’lane; Mukaddes

İlk kitap genel olarak tanışma kitabıydı. Karakterleri tanıdık. Neyin ne olduğu kimin kim olduğu tanıtılmaya çalışılmış biraz. Ben pek Barrons’u sevemedim ya. Ama bu kitap kendini Barrons için okutmuyor. Olaylar, kurgusu o kadar harika ki, karakteri sevseniz de sevmeseniz de okuyorsunuz kitabı. Her kitap öyle heyecanlı yerde bitiyor ki diğer kitap elinizin altında değilse kitabı bitirmeyin.

Karanlık Ateş'de Mac daha kendisi bile ne olduğunu bilmiyor. Ablası Dublin'de tarif edilemeyecek kadar vahşi bir şekilde öldürülür. Dublin polisi kanıt bulamadıkları için dosyayı kapatmaya karar verdiklerini söyleyince Mac kendini Dublin’de bulur. Aklındaki tek düşünce ablasının katilini bulup adalete teslim etmek. Ablası Alina’nın ölmeden önce kendine bıraktığı sesli mesajda Sinsar Dubh’u bulması gerektiği ile ilgili mesajını dinleyen Mac Dublin sokaklarında Sinsar Dubh’u aramaya başlar. Yolu şans eseri Barrons Kitap Ve Süseşyaları dükkanına düşer. Barrons’da Mac’in istediği cevaplar Mac’de de Barrons’un işine yarayacak bir yetenek vardır.



İkinci kitap öyle bir yerde bitiyor ki. Resmen meraktan çıldırtır adamı. Allah'tan yanımda 3. Kitap vardı. Anında başladım. Bu kitap da ilk kitaptaki gibi Güç objelerinin peşindeler. Mac yeni insanlarla tanışıp bunların kendisine dost mu düşman mı olduğuna karar vermeye çalışıyor. Barrons ile bir yakınlaşıp bir uzaklaşıyorlar. Tek solukta okudum bitti bu kitabı da.






İntikam ateşi seride en sevdiğim kitap oldu. Sinsar Dubh ile ilgili daha fazla şey öğrendik. V’lane daha fazla vardı bu kitapta. Ben bu kitapla beraber kesinlikle V’lane’cı oldum. Bu kitap tam anlamıyla ortadaki bir kitap. Çünkü seri bu kitaptan sonra ivme değiştiriyor, hatta kulvar değiştiriyor. Bu kitaba kadar tensel temas yok, Mac sadece V’lane ortadayken bir şeyler yaşıyor onun nedeni de V’lane’ın seks fae’si ve Mukaddes Prens’i olması. Tek temas V’lane Mac’e adını verirken onu öpmek zorunda(!) olmasıyla gerçekleşiyor. Ama sonunda neler oluyor neler? Offf!! Bu kitap bittiğinde elimde 4. Kitap yoktu. Sipariş etmiştim ama elime ulaşmamıştı. Kafayı yiyordum neredeyse meraktan. Tekrar uyarıyorum elinizde 3. Kitap olmadan bu kitabı bitirmeyin.




4. kitap Mac’in büyük, böyle baya büyük değişim yaşadığı bir kitap. İntikam Ateşi’nde Mac’i aklı başında olmayan bir halde bırakmıştık Rüya Ateşi Dani anlatımı ile başlıyor. Yine bir solukta bitti. Çok fazla olay oldu ama o son. Ahh o son! Öyle bir etkilendim ki migrenim tuttu. Fenaydı çok fena.






Aklımdaki soruların çoğuna cevap bulmuş olsam da bazı şeyler cevapsız kaldı. Aslında seri tam olarak bitmedi. Yazar sonu ikiye bölmüş en önemli soruların cevaplarını bu kitap da vermiş ama ufak tefek ayrıntıları diğer seriye bırakmış. Kitabı bitirdiğimde bir sürü duygu içerisindeydim. Hem 790 sayfa yetmedi hem de fazla uzatmış gibi geldi. Şöyle anlatayım, ortada büyük bir olay var, önemli bir mesele, ama yaşanan şeyler hep bu olayın çevresinden dolanıyor. Esas mevzuya yaklaştırmıyor. 

Kitapta bir sürü şey oldu. Kitap kendi içinde karakter değiştirdi. Sanki bir kitap değil de seriye ait 2 kitabın birleşimi gibiydi.

Serinin başından beri Barrons’cu olmadım. V’lane olsun istiyordum ben. Kitabın sonunu bilenler şu anki hislerimi tahmin ediyorlardır.

Kitabın ortalarında sıkıldım. Cariye? Kral? Bu mevzu beni sıktı ve “offf çok saçma bir şey ama bu ya. Ne alaka?” Diye düşünüyordum. Ama yazar olayları öyle bir açıkladı ki ben o kitapçıdaki son Sinsar Dubh sahnesinde “heeee tamam o zaman şimdi oldu bak,” dedim ve yazar hakikaten böyle mükemmel bir seriye mükemmel bir final yapmış. Ama benim aklıma birşey takıldı. Kitabın sonunda Mac'in Barrons'un sorunu için ürettiği çözümü o kadar bilgili binlerce yıldır uğraşan Barrons nasıl akıl edememiş?

Neden bu kadar hızlı okudum neden bu kadar çabuk bitirdim bu seriyi bilmiyorum. Tartışmasız okuduğum en mükemmel seri. Daha önce böylesine etkilendiğim seriler Harry Potter, Alacakaranlık, Kanbağı idi. Ama bu seri onları geçti ve bir numaradaki yerini aldı :D
Hayatımda ilk defa okuduğum bir kitap rüyalarıma girdi. Normalde izlediğim filmler eğer çok etkilenmişsem rüyama girer. Ama bu kitap benim rüyalarıma girdi bitirene kadar her gece Sinsar Dubh beni ele geçirmesin diye kaçtım durdum kitaptan :D


Kitapla ilgili bir sıkıntım vardı ki, çeviri. Çevirmen değişmiş. Bazı terimler çevrilmemiş. Bu da insanda ilk başta çeviriye alışmakta zorluk yaşatıyor. 

Dünyamdaki Yeri 



Tess'in Gözyaşları - Pepper Winters || Kitap Yorumu

Orijinal Adı; Tears of Tess
Seri Adı; Monster in the Dark #1
Yayınevi; Arkadya Bitter
Yayın Tarihi; 2015
Sayfa Sayısı; 496
Goodreads Puanı; 4,12
Benim Puanım;1



Tanıtım



Muhteşem bir hayatım vardı. Âşıktım, mutluydum ve istediğim her şeye sahiptim. Sonra bir gün, her şey değişti. Bir adama satıldım!

Sevgilisi Brax Cliffingstone, yıl dönümlerini kutlamak için Tess Snow’u Meksika’ya götürene kadar ikisinin de geleceğe dair umutları vardı. Altın rengi kumsalların, denizin ve güneşin tadını çıkaracak, birbirlerine yeniden âşık olacaklardı. Ancak gördükleri güzel rüyanın kâbusa dönmesi uzun sürmedi. Dünyanın gölgelerinden habersiz Tess, kaçırılmış, hırpalanmış ve satılmıştı. Yeniden aydınlığa kavuşmanın bedeli ise Şeytan’la yapacağı anlaşmada, yalnızca bedenini değil ruhunu da ortaya koyması demekti.

Zindanımın derinliklerinde yankılanan bir fısıltı, “Gözlerindeki karanlığı görüyorum,” diyordu. “O karanlık beni besliyor, o karanlık beni çağırıyor.”
Ve karanlığın tadı kanıma karıştı. Acı, artık kalbimin en tanıdık yolcusuydu.

“Şimdiye kadar yaptığınız tüm ‘en iyi kitap’ listelerini unutun ve bu kitabı en başa altın harflerle kazıyın. Yılın değil, yüzyılın en iyi kitabı.”




Yorumum


Bu kitabı beğenmem mümkün değil. Ben böyle saçma ve gereksiz bir kitap daha okumadım. Ne mantıksız ne sapıkça bir kitaptı ya. Yazar demiş ki; Dünya üzerinde en insanlık dışı olaylardan birini alayım ve bu insan tacirliği olsun, sonra en sapıkça olayı alayım, tecavüzde şöyle gelsin dursun köşede. Bir şey eksik kaldı bunları güzel göstermek lazım, heh bir de yeşil gözlü, her yerinden mükemmellik akan, aşırı zengin bir adam da koyayım. Tamam şimdi oldu. Çünkü insan Karun kadar zengin olunca kadın satın almak normal, sapıkça fantezileri olması çok olağan bir durum. 

O kızın duygularının birden bire değişmesi, o iğrenç uyuz şeye dönüşmesi beni sinir etti. Kendisini kaçıran adamdan kaçarken onun düşmanlarının eline düştü, başına bir şeyler geldi, tam o anda Q geldi kendini kurtardı diye "Artık o benim kurtarıcım, benim için adam öldürdü ben ona aidim" diye düşünen bir beyinsize dönüştüğünde bende kitapla ilgili film koptu zaten. Yine de direndim. Belki ilerde değişir bir şeyler mantıklı bir raya oturur dedim ama gittikçe saçmalık çıtası yükseldi. 

Ben kitaba 338 sayfa dayanabildim. Hayatımda hiçbir kitaba 1 puan vermedim. Hiçbir kitabın zaman kaybı olduğunu düşünmedim. Bana göre her kitaptan öğrenilecek bir şey vardır. Her kitap insana bir şey katar farkında olmasak da. Ama bu kitap bana hiçbir şey katamaz. Böyle sapık bir düşünce bana bir şey veremez. Benim için bu kitap 1 puanı bile hak etmeyen okuduğum tek kitap.

Benim anlamadığım ve asla anlamak istemeyeceğim şey, nasıl bir kadın böyle bir olaydan aşk, tutku ve zevk çıkabileceğini düşünüp bunu kafasında kurgulayıp roman yapabilmiş??? 

Dünyamdaki Yeri;