Okudum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okudum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

WATERSHİP TEPESİ KİTAP YORUMU




Künye

“Tüm dünya sizi öldürmek isteyebilir, ama önce yakalamaları gerekecek…”
Richard Adams’a Carnegie Madalyası kazandıran başyapıtı Watership Tepesi, kolonilerinden ayrılıp kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışan bir grup tavşanın destansı yolculuğunu anlatıyor. Doğanın ve insanların acımasızlığıyla tavşanların dehası arasındaki bu ölüm kalım mücadelesi, gizem ve gerilim yüklü bir varoluş savaşına dönüşüyor.
Nedir yapayalnız bir koloninin hayatta kalmasını sağlayan şey; bilgi mi, güç mü, yoksa sadece şans mı? Richard Adams bir koloniyi koloni yapan şeyin ne olduğunu göstererek çözüyor bu karanlık problemi. Korkuyla umut arasında salınan, içgüdülerinizi harekete geçirecek bir kaçış öyküsü anlatıyor. Yayımlandığı günden bu yana Watership Tepesi’ni bir ziyaret merkezi haline getiren, birçok kez TV ve sinemaya uyarlanan ve farklı popüler yapımlara ilham veren, tüm zamanların en iyi 100 kitabından biri seçilen Watership Tepesi doğa ve toplumla ilişkimizi masalsı, berrak ve çarpıcı bir dille sorguluyor. 
Şimdi NETFLIX Dizisi!
Richard Adams, 1920 yılında Berkshire’da doğdu. Oxford’da tarih eğitimi aldı ve Çevre Bakanlığı’nda çalıştı. Watership Tepesi, Shardik ve The Plague Dogs kitapları okurların büyük ilgisini gördü. 1976’da yayımlandığı Watership Tepesi modern bir klasik haline geldi ve Carnegie Madalyası kazandı. Winchester Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanına layık görülen Adams, 2016 yılında aramızdan ayrıldı.
(Tanıtım Bülteninden)

Nereden Alabiliriz


Yorum

Fiver ve Hazel iki kardeş tavşan ve Fiver'ın gelecekten görüntüler görmek gibi bir yeteneği var. Bir gün kolonilerinin başına çok kötü bir şey geleceğine dair görüntüler görür. Histerik bir halde kardeşi ile birlikte Şef Tavşana durumu anlatırlar. Ancak Şef Tavşan bu durumu, konumunu tehlikeye atar korkusu ile önemsemez ve iki kardeşi huzurundan kovar. Bu iki tavşan da ikna edebildikleri bir kaç tavşanı da yanlarına alarak koloniden ayrılıp, Fiver'ın gördüğü tepeye ulaşmak üzere yola çıkarlar. Ve mecera böylece başlar.

Benim için bu kitabın hikayesi yıllar öncesine dayanıyor. Zamanında Lost dizisi vardı. Her 90'lar çocuğunun bildiği bir Sawyer karakteri vardı. Evet ben de kendisinin hayranıydım. O zamanlar internet ortamında sosyal medya denilen bir mecra olmadığı için sevdiğimiz karekterlerin bilgilerine dergiler ve gazetelerden ulaşırdık. Bir gün bir gazetenin  kültür sanat ekinde bir başlık gördüm. "Lost karakterlerinin elinden bırakamadığı kitap". Ve o kitap Watership Down idi. O zamandan beri inanılmaz merak edip okumak istiyordum. Yıllar sonra Türkçeye çevrildiğini ama baskısının tükendiğini gördüm. Sahaf fiyatı ise inanılmaz pahalıydı. Ben de bir gün illa ki çıkacaktır diye bekledim ve Epsilon yayınlarının kitabı yeniden basması üzerine sonunda kitabıma kavuştum.

Neden bu kadar uzun anlattım? Çünkü bu kadar bekledikten ve merak ettikten sonra kitaptan beklentimin ne boyuta ulaştığını tahmin edin diye. Yorumu bu beklentinin boyutuna göre okuyun istiyorum.


İnsanların bakış açısıyla, bazen ormanlar yandığında, bir yere insani yaşam  alanları kisvesi ile çeşitli inşaatlar yapıldığında o habitatta yaşayan hayvanlar için üzülüyoruz. Bazen eylemler yapıyoruz, bir yerlerde paylaşımlar yapıyoruz ve unutuyoruz. Hissetmiyoruz. Tavşan gözü ile insanlara bakmak bana hiçbir şey öğretmese bile o canlıları hissetmeyi öğretti. Sadece bu bile kitabı okuyun demem için yeterli. Ama devam ediyorum. Kitap tavşanlar üzerinden hiyerarşik düzeni, çıkar ve güç hırsının sonuçlarını, bireysel ilişkileri de anlatıyor.

Hani böyle öğüt, öğüt kitaplar vardır ya. Her satırında bunu yapma böyle olma gibi gözüne sokar vermek istediği anlamı. Watership Tepesi kesinlikle bunun tam tersi. Öyle güzel işlemiş ki konuları alt metin okumayı seven benim gibi okurlar için kitabı okumak inanılmaz keyifli.

Uyarmak istediğim bir konu var sadece. Kitap tavşan bakışı ile anlatılıyor ve 3. kişi anlatımlı. Bu da sürekli insan alemi ile ilgili kitaplar okuyan bizler için adaptasyon sorunu yaşatıyor. İlk yarıda size kitap çok durağan gelebilir. Bana da öyle gelmişti. Hiçbir şey olmuyormuş ya da çok yavaş ilerliyormuş gibi görünebilir. Ancak okudukça fark ediyorsunuz aslında çok fazla şey oluyor. Bir an bile başlarına olay gelmeden geçmedi. Özellikle son 100 sayfa o kadar heyecanlıydı ki. Sayfaları su gibi içtim. Okuma hızım yetmiyormuş gibi gelmeye başlamıştı. Daha hızlı okuyayım ki, hemen öğreneyim neler olacak istedim.

Son olarak kitabın Netflix de mini dizisi var. Dizi ile kitabı mahvetmişler o ayrı tabii. Kitaptaki ana olayları, Hazel'ın verdiği çoğu kararı diğer tavşanlar arasında bölmüşler. Fiver zaten kahin olarak önemli bir karakter kitapta. Ekstra rol biçilmesine gerek yoktu fazla abartı olmuş. Dizi izlemek isterseniz eğer, kötü değil sadece kitap daha güzel. Yani ÖNCE KİTAP SONRA DİZİ! :)

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Boş İşler Müdürünüzden Sevgilerle :*


O - STEPHEN KING ( TAM METİN) KİTAP YORUMU



Künye

Küçük bir Amerikan kasabası olan Derry’yi diğer kasabalardan farklı kılan şey, kanalizasyon mazgallarının altındaki dehlizlerde yaşayan, kendini kimi zaman kâbuslarda, kimi zaman da gerçek hayatta gösteren bir yaratığın, insanları kendi karanlık dünyasına çeken esrarengiz bir gücün varlığıdır. Bu korkunç yaratıkla uzun yıllar önce savaşıp ardından kasabayı terk eden ve kendilerine yeni bir hayat kurmuş olan yedi çocuk, artık birer yetişkin olmuş ve yaşadıkları dehşet dolu günleri unutmuşlardır. Ancak, anılarının derinliklerine gömülen yaratık yıllar sonra yeniden harekete geçince, onunla bir kez daha hesaplaşmak zorunda kalırlar. Geçmişte kalan kâbuslar, şimdiki zamanda korkunç bir gerçeğe dönüşmüştür artık.
Stephen King’in yazımını dört yılda tamamladığı ölümsüz başyapıtının sansürsüz ve eksiksiz metnini okurken tam da Daily Express’in tarif ettiği gibi, kendinizi O’nun karanlık dünyasında hissedeceksiniz.


Nereden Edinebiliriz?

Selaammm. Stephen King'in kült eserlerinden sayılan "O" Ingilizce adı ile "IT" yorumu ile geldim.

Derry kasabasında belirli periyotlar ile ortaya çıkan, ne olduğu bilinmeyen birisi tarafından işlenen cinayetler var. Bu cinayetler çoğu zaman sadece çocuklara yönelik olsa da katilimiz aslında çok da seçici değil. Kendisini her çocuğun korkusuna göre şekil değiştirerek gösteren doğa üstü bir canavarımız, çoğu zaman palyaço olarak gösterse de kendini aslında değişik formlara girebiliyor.

Bu yaratıktan farklı nedenlerle kurtulan 7 küçük çocuğun bir araya gelip arkadaş olması ve canavarı alt etmelerine rağmen büyüdüklerinde yeniden ortaya çıktığını öğrenmeleri üzerine Derry'e dönüp yeniden bir araya gelmeleri ile devam ediyor kitap.


Hem çocukluk halleri hem büyüyüp yeniden bir araya gelmeleri aynı anda anlatıldığı için geçmişte neler olmuş da yenmişler bu palyaçoyu, kitabın sonuna kadar anlaşılmıyor. Zaten sevgili palyaçomuzun adını bile 700 küsür sayfadan sonra öğreniyoruz. Gerçi o kadar bilinen bir eser ki palyaçonun ismini duymayan kalmamıştır. Sevgili meşhur Pennywise. 

Kitap kendini son sayfasına kadar gerçekten merakla okutuyor. Spoiler almış olun ya da olmayın merak ediyorsunuz. Ben sadece palyaçonun adını biliyordum kitaba başlarken. Hiç bir spoiler almadan başladım kitaba ki tavsiyem, siz de öyle yapmaya çalışın. Çok kalın bir kitap olmasına rağmen sayfalar su gibi akıp gidiyor. Elinizden bıraktığınızda bile aklınızdan çıkmıyor. Bir sonraki bölümde neler olduğunu merak ediyorsunuz. Zaten böyle bir kitabın bunca yıl hala liste başı olmasının temel nedeni de budur diye düşünüyorum.

Gelelim kitapta beğenmediğim yere. Sonu çok saçma geldi bana. Daha doğrusu böyle bir eserin sonunda kendimi daha faklı bir sona hazırlamıştım. Kitabın son sayfasını okuduktan sonra, "vay bee neydi o öyle," diyerek kapatacağım kapağı sanıyordum. Maalesef öyle olmadı. Sonu ile ilgili çok bir şey söylemek istemiyorum. Okuyup kendiniz karar verin diye. Eğer okursanız ve siz de "bu neydi şimdi böyle" diye sorarsanız kendinize beni hatırlayın. Yalnız değilsiniz demektir. :)

Söylemek istediğim diğer şey; filmler. Kitap filmlerden daha iyi kesinlikle. Kitabı okurken hayal ettiğim çoğu sahne filmde ya hiç işlenmemiş ya da değiştirilerek uyarlanmış. Bu hiç hoş değil.

BUNDAN SONRASI SPOILER İÇERİR. KİTABI OKUMADIYSANIZ DERHAL UZAKLAŞIN!

Son olarak Derry kasabamız ve sevgili palyaçomuz ile ilgili aklıma takılan yerlere değinip yazıyı bitireceğim.
Kitabı okuduğunuz için devam ediyorum. Bildiğiniz gibi Derry kasabası yıkılmıştı ve yok olmak üzereydi. Ama sevgili Stephen'ın daha sonra yazdığı kitaplarda ana karakterlerin yolu Derry diye bir kasabaya düşüyor, mazgallarda bir palyaço gördüklerini sanıyorlar ve yollarına devam ediyorlar. Bu da bana Pennywise'ın ya ölmediği ya da çocularının hala yaşadığını düşündürtüyor. Ve aklıma şu soru geliyor; kitaptaki 7 çocuk eskiden Pennywise 'ı yendikten sonra yavaş yavaş yaşadıkları her şeyi unuttular ve kasabaya döndükten sonra hatırlamaya başladılar. Peki her şey bittikten sonra neden büyük halleri de unutmaya başladı? Ve koca kasaba sadece Pennywise'ın sihri ile ayakta duruyorduysa demek ki bazı şeylerin nedeni onun sihiri. Acaba çocukların unutması da Pennywise sihri miydi ve aslında hiç ölmedi de sadece güçten mi düştü?




Buraya kadar okuduysanız teşekkür eder, bir sonraki yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın dileklerimle giderim.

Boş İşler Müdürünüzden Sevgilerle :*


Veyl - Öznur Yıldırım (Yabancı #2) || Kitap Yorumu


Seri Adı/ Sıralaması: Yabancı #2
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Yayın Tarihi: 14 Şubat 2017
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads Puanı: 4,52
Benim Puanım: 4

Tanıtım

Tanrı, şeytanın inini cennete sakladı.

Kahverengi gözleri bana kabuk bağlamış yaraları anımsatan küçük bir kız çocuğu tanıdım. Onu parçaladım, mahvettim, yok ettim. Onu korudum, kurtardım, var ettim. Zihnimi durduramadım. Bir rüzgâr esti ve tavandaki lamba uğursuz bir ses çıkararak yavaşça sallandı. Gökyüzümü kara bulutlar kapladı, yağmur yağdı. Terk edilmiş bir kasabada geceler kimsesizdi, güneş yok oldu, ay sabah olunca doğdu. Boş bir arazide bir yel değirmeni döndü, döndü, döndü… 

Sonra sana bir masal anlattım. 

Ve seni ölüm uykusuna yatırdım.

Yorumum

Bu serinin benim için önemi çok farklı. İçinde ne tarz bir kurgu barındırırsa barındırsın, nasıl hatalar olursa olusun Doğa benim için tüm karakterler içinde en ayrı yerde olan karakter. Kitaplığımda kaç yüz kitap var ve bana deseniz ki içinden sadece bir karakter seç ve o karakter seni en yansıtan karakter olsun. Bir an bile düşünmem ve Doğa derim. Doğa ile aynı şeyleri yaşamadım tabii ki. Harika bir babam ve mükemmel bir annem var. Ayrıca tek çocuğum ben. Bu yüzden biliyorum ki Doğa ne yaşamış olursa olsun yada yaşadığı kötülükleri yaşamamış olsa da farklı bir insan olmazdı. O onun karakteri. Kendimden biliyorum :) Yani Doğa'nın benim için yeri çok farklı.

Gelelim kitaba. Yine çok fazla mantık hatası vardı. Mesela yılbaşı başlı başına bir olaydı. Kutay niye geldi niye gitti? Ne olursa olsun küsmediği, kavga etmediği birine veda etmeden, bir açıklama yapmadan pat diye gitmez bizim insanımız. Gittiyse eğer diğer insan ilk olarak acaba kırıldı mı o yüzden mi gitti der. Bir arar, sorar. Tamam Ediz izin vermezdi belki aramasına ama insan bir teşebbüs eder. İsterse her şeyi kabul ettirebiliyor bunu mu yapamayacaktı? Sonra Egemen olayı var. Telefonla konuştular. Egemen dedi ben Hatay'a dönüyorum. Doğa görüşmeden gitme dedi. Sonra konuşuruz diye telefonu kapattılar ve bitti. Egemen puf. Ne oldu çocuğa? Sonrasında gelişen olaylardan dolayı görüşememiş olsan anlarım ama insanın aklına da mı gelmez? En azından Egemen havaalanında arasaydı. Ben gidiyorum deseydi. Ya da Doğa arayıp Egemen gelemiyorum deseydi. Bir şey olsaydı yani. 
Sonra kitaptaki mekanlar da sorun. Nerede olduklarını anlayamıyoruz. Mesela Doğa yaralandıktan sonra hani bir şeyler oldu Doğa acı çekti filan sonra Doğa gözünü bir evde açtı. O ev nerede? 20 sayfa sonra öğrendik hala Denizli'delermiş. Kitabın sonlarına doğru wattpaddeki son bölümü okuduk. Neyse Doğa evden çıktı üzgün, rüyalar filanlar gördü, gözünü yine bir evde açtı ama o ev neresi? 5 sayfa sonra öğrendik yine Dağ evine dönmüşler.
Ayrıca bunların doğaüstü güçleri filan var herhalde. Yaralanıyorlar ama o yaralar ertesi gün geçiyor. Şöyle bir durum var; yaralanıyor ama yaralandıktan sonra üst üste bir sürü olay oluyor tabi yaralanamdan sonra biz yaklaşık 50 sayfa okuyoruz ama gün geçmiyor ki. Fazla olay oluyor ama zaman aynı gün. Yaralandığı gecenin sabahı yada yaralandığı günün gecesi ama o yara unutulmuş gitmiş bitmiş. Ne iz kalmış ve acı. Ya kızı dövdüler 2 gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi bir sürü olay yaşadı. Ediz'in kafasında şişe patladı üstüne gitti elini cama vurdu camı kırdı bir gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi devam. Bir kere baktılar sadece yaralara. Sonra yok o yaralar. 
Ve son olarak beni rahatsız eden şey; çok fazla duygu betimlemesi var. İnsanlardan, mekanlardan, olaylardan çok duygu okuyoruz kitapta ama bir süre sonra yeter dedirtiyor insana. Tamam güzel çıkarımlar yapıyorsun, harika duygu betimlemesi yapıyorsun buna lafım yok ama fazlası da göze batıyor. 

Bunlar geliştirilmesi gereken ve üçüncü kitapta artık olmaması gerektiğini düşündüğüm hatalar. Kitabı yerden yere vurmak gibi bir niyetim yok zira Yabancı serisi benim için çok mükemmel bir seri. Yazarla ilgili söyleyebileceğim tek şey; harika bir kalemi olduğu. Kendini geliştirir, yapıcı eleştirileri dikkate alırsa ülkemizin önemli yazarları arasına girebilir. Biz de doya doya okuruz kitaplarını.

Kitabın son 70 sayfasına kadar zaten wattpad'de okuduğumuz kısım. Yani okuduğum kitabı yeniden okudum. Ama yine olsa yine okurum.

Alıntılar 

Ben anılarımın zamanıydım; ben ilerledikçe onlar yaşlanıyordu... Ve ben zamanın bir anısıydım; o ilerledikçe yaşlanıyordum, tıpkı çocukluğumla karşı karşıyayken çocuk olmadığım gibi...

O, midyelerin içinde inciler değil de yangınlar taşıyan deniz gibiydi; cennete sızan kötülük, cehenneme düşen iyilik gibiydi. Araf gibiydi. 

Nefesi toprak gibiydi; beni onunla yaşatacaktı, daha sonra üzerime örtülerek bana mezar olacaktı.

Hep inandığım bir şey vardı; hüzünlü bakışların çaresizliğin belirtisi olduğunu düşünüyordum ama sert bakışlar... Asıl yardım çığlıkları sert bakışların altına gömülüydü.

Kimsesizlikten mi kaçıyordum, yoksa kaçtığım yine kendim miydim? Ama zaten ben kimsesizlik değil miydim?

İçimdeki Doğa canını dişine takarak önümüzdeki duvarların önüne tuğlalardan yeni bir duvar örüyor, duvarın kalınlığını arttırıyordu. Sanki böyle olunca acıyı engelleyebilirmişiz gibi.

Ediz Çağıran içimde öyle büyük bir yer kaplamıştı ki yokluğu, düşenin dibine kırk yıl sonra ulaşabildiği, içinde kan ve yanıklar bulunan cehennem vadisi Veyl gibiydi.

Dünyamdaki Yeri


Her Şey Bitti Derken - Katja Millay || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: The Sea of Tranquility
Yayınevi: Neo Kitap
Yayın Tarihi: Temmuz 2014
Türü: Genç Yetişkin
Sayfa Sayısı: 496
Goodreads Puanı: 4,36
Benim Puanım: 5


Tanıtım

Bazen kurtuluş için aşkı seçmek gerekir...
Nastya tam 450 gündür konuşmuyorsa, gülmüyor ve ağlamıyorsa,
bir bildiği olmalı;
bazı günler sadece öfkesiyle ayakta durabiliyorsa, 
bir umudu olmalı; 
ayakları onu dönüp dolaşıp Josh’a götürüyorsa,
bir nedeni olmalı;
ve tam 450 gün sonra yeniden konuşmaya karar veriyorsa, 
söyleyecekleri olmalı. 
Josh hayatındaki herkesi teker teker kaybediyorsa,
bunun bir açıklaması olmalı;
etrafında görünmez bir güç kalkanıyla dolaşıyor, herkesten kaçıyorsa, 
bir derdi olmalı;
ve kasabaya yeni gelen kıza Günışığım diyorsa,
bir sırrı olmalı.
Her Şey Bitti Derken, hayat denen yapbozun parçalarını bir arada tutan şeyin sevmek olduğunu bilenlerin, bir de günün en karanlık saatinde çıkagelip, “Her şey bitti demek için çok erken” diyecek bir günışığını bekleyenlerin hikâyesi.

“Baştan sona heyecan dolu, duygusal bir yolculuk. Benim için tartışmasız yılın en iyi kitabı.”
Colleen Hoover

“Çarpıcı bir ilk roman. Her Şey Bitti Derken yüreğimi çaldı, nefesimi kesti, canımı yaktı. Katja Millay’in lirik anlatımına kapılmamak imkânsız.”
Ann Aguirre

“Her Şey Bitti Derken, kitapların eğlendirmekten çok daha fazlasını yapabildiğini hatırlatan bir roman. Katja Millay’in sözcükleri duygularınızı saklandıkları yerden çıkaracak, zihninizi ele geçirecek ve sonunda ayrılmaz bir parçanız olup çıkacak.”
Tough Critic Book Reviews

Yorumum

Hani bazı kitaplar vardır insanın hayatında. Yıllar sonra bile her sahnesini hatırlarsınız. Diğer kitaplardan o kitaptan esintiler bulursunuz. Belki başkaları için sıradadır, belki klişedir ama sizin içinize işler. Bırakamazsınız. Geçip gidemezsiniz. Yıllar yıllar sonra kitaplığınıza baktığınızda gözünüz o kitaba kayar, tekrar hatırlarsınız her cümlesini, satırlardan size ulaştırmayı başardığı her duyguyu. Tekrar tekrar hissedersiniz. 💖

Benim için böyle kitapların arasına girdi Her Şey Bitti Derken. Ne kadar güzel olduğunu anlatmak için aklıma başka kelimeler gelmiyor. Acı dolu, aşk dolu, arkadaşlık, dostluk dolu bir kitap. Öyel çok sevdim ki. Öyle çok hüzünlendim ki. Öyle heyecanlandırdı ki kitap beni şimdi bana bu duyguları yaşattığı için minnettarım yazara. 😍

Her sayfası heyecanlı asla sıkmayan gerçekten insanın yüreğine dokunan bir kitap. Bildiğim kadarıyla internet sitelerinde tükenmiş görünüyor ama ikinci el kitapçılarda rastlıyorum kitaba. Zaten ben de öyle aldım. İyi ki almışım. İyi ki okumuşum. 

Son olarak çeviri çok kötüydü. Böyle özentisiz böyle saçma bir çeviri olabilir mi ya? Ayrıca o kapak kitapla ne alaka? O çocuğun boynu niye öyle 90 derecelik açıyla duruyor? O kızın kitaptaki kızla ne alakası var? Neyse bunlar bile kitabın mükemmeliğini engelleyememiş siz düşünün artık ne kadar güzel olduğunu. 😉😊

Dünyamdaki Yeri