Winter - Marissa Meyer || Kitap Yorumu




Orijinal Adı; Winter
Seri Adı/Sıralaması; The Lunar Chronicles #4 
Yayınevi; Artemis Yayınları
Yayın Tarihi; 1 Nisan 2016
Sayfa Sayısı; 800
Goodreads Puanı; 4,52
Benim Puanım; 5






Tanıtım

Bu masallarda mutlu sonu kadınlar yazacak!

Ay halkı, yüzündeki yara izlerine aldırmadan zarafeti ve nezaketiyle hepsini büyüleyen Prenses Winter'a hayrandı. Herkes, genç Prenses'in, üvey annesi Kraliçe Levana'dan çok daha nefes kesici bir güzelliği olduğunu düşünüyordu. Winter, üvey annesinden pek hoşlanmıyordu. Eh, bunda Levana'nın, genç ve güzel Prenses'in çocukluk arkadaşı ve yakışıklı saray muhafızı Jacin'e duyduğu hisleri onaylamamasının da etkisi vardı tabii. Ancak Winter, Levana'nın sandığı kadar zayıf biri değildi ve yıllardır üvey annesinin isteklerini görmezden gelmeyi başarmıştı.

Winter, sayborg mekanik ustası Cinder ve arkadaşlarıyla birlikte belki de büyük bir devrim başlatacak ve uzun süredir gizliden gizliye süren bir savaşı nihayete erdirecekti. Cinder, Scarlet, Cress ve Winter; Kraliçe Levana'yı alt edip kendi mutlu sonlarını yazabilecek mi? "Ay Günlüğü" serisi sona erdi. Artık hiçbir masalda böyle bir tat bulamayacaksınız. Kendi masalınızı yaşasanız bile.



Konusu


İmparator Kaito'yu kaçırdıktan sonra hem savaş planı yapmaya çalışan Cinder hem de kendisini Kai'ye kanıtlamaya, gerçekleri anlatmaya çalışır. Rampion da bir araya gelen ekip bir plan yapar. Plan doğrultusunda önce Scarlet'i kurtaracak, ardından bir isyan başlatacaklar. Ama işler hiç de düşündükleri kadar kolay olmayacak.


Yorumum


Kesinlikle mükemmeldi. 800 sayfalık kitabın tek bir sayfasında bile sıkılmadım. Kitap okumamam gereken bir dönemde sınava 1 ay kalmışken normalde okumaya çalıştığım kitabın yarım kalması ya da beni reading slumpa sokması gerekirdi. Ama öyle mükemmeldi ki hiç birisi olmadı.

Kitabı benim için bu kadar mükemmel yapan şey; karakterler tek başlarına mükemmel değiller. Her birinin öne çıkan bir özelliği var ve bir araya geldiklerinde mükemmel oluyorlar. Hikayenin tek bir kahramanı yok aslında. Belki ana karakter Cinder gibi görülebilir ama aslında hepsi eşit derecede paya sahipler başarılarda. Her karakterini sevdiğim benim için hakikaten nadir serilerden. İnanılmaz güzel bir final kitabı olmuş. Resmen yazarın kalemine, kurgusuna hayran kaldım. Tanıtımda "Artık hiçbir masalda böyle bir tat bulamayacaksınız. Kendi masalınızı yaşasanız bile." diyor ve aynen katılıyorum. İzleyeceğim, okuyacağım, duyacağım yada belki yaşayacağım hiçbir masal bana bu tadı vermeyecek. Ay Günlüğü Serisi bu tarzda yazılmış bir klasik olacak benim için. Kitap için ödül töreni tarzı kategoriler oluşturdum :D

Favori çiftim; Açık ara farkla Scarlet - Wolf (Ze'ev)
Favori karakterim; Cinder
Favori aşık karakterim; Wolf ( adam kurt ama içlerinde en aşık olan o bence) 
En asil karakter(ler); Kai (ve Torin :D )
En eğlenceli karakter; Throne
En sinir bozucu, soğuk, kasıntı karakter; Jacin
En saf ve temiz karakter; Winter
En utangaç ve zeki karakter; Cress
En tatlı karakter; Iko
En çok laf sokan karakter; Scarlet

Bu seriyi gözüm kapalı herkese önerebilirim.

Alıntılar


"Başına bunca dert açtığım için özür dilerim."
"Saçmalama. Levana zaten öldürecekti beni."
"İnsanın böyle bir laf ederken biraz daha endişeli görünmesi gerekmez mi?"
"Neden endişeleneyim?" diye sordu Kai, gözleri parlayarak. "Nasıl olsa sen beni kurtaracaksın."

"Selene kraliçe olduktan sonra muhafızlığa devam edecek misin?"
"Bilmiyorum," dedi Jacin, ona bir bez atarak. "Ama seni korumaktan asla vazgeçmeyeceğim."

Babil.com Alışverişim || Nisan 2016



Babil.com da Nisan İndirimi kampanyası vardı. Ben de "hangi yayın evleri varmış ki?" diye düşünerek bir gireyim dedim. Artemis %32 indirimdeydi. Tıkladım ve karşıma listenin ilk sırasında Tanrı ve Canavarların Düşleri kitabı çıktı. Ben şok, ben iptal!!! Anında atladım bir heves ve sepet oluşturdum. 

Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları kitabı %40 indirimdeydi ve ilk çıktığı zamandan beri listemdeydi onu da attım sepete. 

Post Öykü dergisi iki ayda bir çıkan bir dergi. Ahmet Hamdi Tanpınar kütüphanesine gittiğimde görmüştüm dergiyi. İçini açıp biraz karıştırınca ilgimi çeken öyküler olduğunu gördüm. Zaten öykü seven birisiyim o yüzden bu sene çıkan iki sayısını aldım. 

50 TL ve üzerine Bukoli ile teslimat yaparsanız sepette 10 TL indirim ve ücretsiz kargo kampanyası vardı. Ben de Adı Yok dergisi ( 0,90 TL idi) ve yine okumak istediğim Franz Kafka'nın Ceza Sömürgesi kitabını da ekledim ve sepetim 43 liraya geldi.  









Aliexpress Alışverişim || Alışveriş Notları




Aslında ben uzun zamandır Aliexpress'ten alışveriş yapıyorum ama genelde parça parça oluyorlar. İlk defa böyle toplu alışveriş yaptım. Ben de yazayım dedim. Belki aliexpress kullanmak isteyen olursa onlara da satıcı önerisi yapmış olurum. 





İlk gelen siparişim toplu olandı. (Tek tek inceleyeceğim.) Bu satıcıdan inanılmaz memnun kaldım. Yurt içine girdikten sonra kargo Ptt ile geliyor ve çok rahatlıkla kargonuzu takip edebiliyorsunuz. Diğer siparişlerime oranla bu kargo inanılmaz hızlı geldi. Yanlış hatılamıyorsam 10 gün gibi bir sürede elime ulaşmıştı.

Kalemkutulu olan siparişimde de satıcı ile iletişimimden çok memnun kaldım. Ama kargonun gelmesi gerçekten uzun sürdü. O resimde görünen Cars stickerları hediye olarak çıktı paketten. Çok hoşuma gitti bu düşüncesi. (Yazının en altında satıcıların adını ve linki vereceğim.) 





Komşum Totoro hayranı olduğum bir çizgi film değil ama figürleri hoşuma gidiyor. 
Çantanın Fiyatı; $2,86 Bloknotun Fiyatı; $0,78



Bu not defteri görür görmez çok hoşuma gitti. Henüz 
kullanmadım. Fiyatı; $1,77












Haftalık kısa program yapıp gözünüzün önünde bir yere yapıştırabileceğiniz bu mini not defterini programlarımı yazmak için aldım.Fiyatı; $0,42









Bu defter de ince mini bir not defteri. Bunu kullanmaya başladım bile. Fiyatı; $1,77 







Son olarak da bu kalem kurusunu aldım. Çok güzel. Kalitesine bayıldım. Tek sorunu ben daha büyük düşünmüştüm. Orta boy bir kalem kutusu. Yine de hakikaten çok güzel. Ben Tokio Ghoul'ün animesini izliyorum. Zaten bu kalem kutusunu almamın en büyük nedeni anime :) Fiyatı; $2,13


Kalem kutusunu; Small Fish Er isimli mağazadan aldım. 
Kalem kutusunun linki için TıkTık

Diğer tüm aldıklarımı bir satıcıdan sipariş ettim; House of Novelty 
Komşum Totoro Çantası TıkTık
Komşum Totoro Bloknot TıkTık
Haftalık Program Yapışkanlı Not TıkTık 
Yapışkan Kapaklı Kalpli Not Defteri TıkTık
Galaksi Desenli Mini Not Defteri TıkTık










Rihanna'nın Yeni Videoları???



Başlıktan da anlaşılacağı gibi bu yazı Rihanna'nın son albümü Anti'den çıkan 3 video ile ilgili. 

Rihanna'nın video klipleri artık müzik klibinden ziyade pornoya dönmek üzere. Ramak kaldı resmen. Açıklığın, bazı şeyleri vurgulamanın da bir sınırı vardır. Ben True Blood, The Tudors, Dexter gibi dizileri izlemiş birisiyim. Mesele sadece açıklık meselesi değil. Açıyorsa kendi açıyor bana ne? Diğer tarafta hesap verecek olan kendisi, açmasaymış ben ne yapayım der çıkarım. 

Önce Drake ile Work videosu geldi. Hadi dedim orada insanlar dans ediyorlar bakış açısı farklılığını gösteriyor. Ki o videoda da Drake ile yatıyor mu şarkı mı söylüyorlar belli değil. İkinci video Kiss It Better. Burada da Rihanna tek ama çıplak. Bir çift zar var orasında burasında geziniyor. Ama son video klip Needed Me de hem gereksiz bir çıplaklık vardı hem de striptiz kulübü, esrar (yada sigara diyelim ne olduğu meçhul sonuçta) ağırlıktaydı. İzlerken hakikaten midem bulandı. Bir kadın olarak ben asla böyle, kadınların kullanıldığı, resmen aşağılandığı, şeylerden hoşlanmıyorum. Böyle madde kullanımı, seks içerikli şeylere özendirmeyi tamamen yanlış buluyorum. Şarkının sözleri ne anlatıyor olursa olsun böyle bir klibin gerekli olduğuna inanmıyorum.











Rihanna'nın ilk çıktığı günden beri takipçisi, sıkı bir dinleyicisiyim. Hemen hemen her şarkısını ezbere bilirim. Ama bir yerden sonra eleştirmek gerekiyor. Şarkılarının kalitesi düştükçe vücudunda açtığı yerler çoğalıyor. Ben mecbur muyum müzik klibi izleyeceğim diye Rihanna'nın orasını burasını görmeye?! Sesini seviyorum ben vücudunu değil! Bitch Better Have My Money klibinden sonra Rihanna'yı giyinik görmedik. Ama bir yerden sonra sıkıyor gerçekten. 

Şahmeran, Yabancı #1 - Öznur Yıldırım || Kitap Yorumu



Adı; Şahmeran
Seri Adı; Yabancı #1
Yayınevi; Pegasus Yayıncılık
Yayın Tarihi; 1 Nisan 2016
Sayfa Sayısı; 600
Goodreads Puanı; 4,25
Benim Puanım; 4


Tanıtım


Sen cennetin varlığından gurur duy, ben cehennemi istiyorum. 

Yağan kar şiddetini gitgide artırıyor, koyu renk saçlarıma tutunan kar tanelerinin sayısı çoğalıyordu. Konuşmadı, konuşmadım. Sessizlik... Aramızda her daim geçerli olan bir alfabeydi sessizlik. Ben de bu alfabeye bir kez daha boyun eğdim ve uzun, titreyen parmaklarımı avuçlarımın içine bastırdım. Elimi yanıma indirdiğimde avuçlarımda eriyen kar yere damladı...

Rengi, kan rengiydi.
Rengi, kaybın rengiydi.
Rengi, bir cinayetin rengiydi.




Konusu

Ankara Emniyet Genel Müdürü'nün oğlu Atalay Güngör bir çatışmada Türkiye'nin en başarılı avukatlarından Levent Çağıran'ı öldürür. Levent Çağıran'ın oğlu Ediz babasının katilinden intikam almak için Atalay'ın kardeşi Doğa'yı hedef alır. Önce öldürmek üzere yola çıkan Ediz, Doğa'yı görünce planını değiştirir ve ölümünü erteler, kızı kaçırır. 


Yorumum



Yorumumu yapmaya başlamadan önce aklımda sürekli dönüp duran bir soru vardı. Ben bu kitabı neye göre değerlendireyim. Wattpad hikayesi olarak mı, Pegasus'dan çıkmış bir roman olarak mı? İkincisine karar verdim ve nasıl diğer romanları enine boyuna eleştiriyorsam bunu da öyle eleştireceğim.

Önce beğendiğim yerleri söyleyeyim. İlk göze çarpan özellik yazarın kalemi. Kesinlikle Öznur Yıldırım'ın mükemmel bir kalemi, yazım tarzı, betimleme gücü ve karakter oluşturma tarzı var. Bunu kimse inkar edemez. Yazarlığa devam edecekse Türkiye'ye çok başarılı bir yazar katıldı demektir. İlk kitabı olarak bence Yabancı hakikaten güzel bir kitap. Doğa'nın duygularındaki değişimin tutarlı olması, saçma bir aşk hikayesine dönmemesi çok hoşuma gitti.

Gelelim beğenmediğim ve geliştirilmesi gerektiğini düşündüğüm yerlere. Öncelikle ben Hatay'ı bilen birisi olarak eleştireceğim yerler şunlar; ilk başta Ediz'in anneannesinin şivesi kafadan sallama. Öyle bir Antakya konuşması yok. "Levent Bey oğlum"ya da "neyleyelim biz Ankara'da"gibi cümleler kullanmaz Antakya halkı. Neyleyelim ne demek yahu. "Nedicik, nedek, ne yapak" dese, tamam Antakya, ama neyleyelim diye bir şeyi mümkün değil duyamazsın. Hadi bunu geçtik, mekanlar ne alaka? Adamlar Reyhanlı sınırında polisten kaçıyorlar Asi Nehrine geliyorlar, İskenderun sokaklarında birilerinden kaçıyorlar sonra telefon çalıyor Uygar diyor ki "Ne bileyim abi ben Antakya sokaklarını". Antakya merkez ilçedir. Hatay sokaklarını dese yine tamam ama Antakya sokakları dediğin yerle İskenderun'un alakası yok. Palladium Alışveriş merkezine gidiyorlar Doğa diyor ki Ediz'e sen git ben eve yürüyerek gelirim. Ev İskenderun'da Gidemezsin kızım yürüyerek arada dağ var, aşamazsın o dağı yürüyerek.

Diğer beğenmediğim yer mantık hataları. Bu kız kitabın başından itibaren telefon arıyor sonra bir bakıyoruz evde internet varmış. İnterneti sadece yemek tarifine bakmak için kullanıyor. Kendi kendine diyor ki acaba aileme haber versem mi? Sonra da diyor kaçamam Ediz abimi öldürür. İyi de sen kaçmaya karar verdiğinde de evde internet varmış ne diye telefon derdine düştün? Kaçamayacağı kesin olarak belli olan zamanlarda kaçtı, kaçabileceği yerlerde kaçmadı. Sanki aslında kaçmak istemiyor da maksat, kaçtım olmadı demek olsun diye kaçtı gibi geldi bana.
Doğa'nın bir kadın hastalığı var. Her ay normalden kat kat fazla adet sancısı çekiyor. Kitabın sonundan kız hastalanıyor, ilaç kullanamıyor üstüne bir de soğukta kalıyor. Sabah uyanıyor berbat halde. Sonra olaylar öyle bir gelişiyor ki... Bunlar bir otele geliyorlar, Doğa banyoya giriyor, üzerini değiştiriyor, banyodan çıkıyor ve hastalık unutuluyor. Bıçak gibi kesiliyor mevzu. Kız o halde kuaföre gidiyor, üniversite kutlama yemeğine katılıyor, hırpalanıyor, Ediz tarafından zorla soğuk suya sokuluyor... Eee hani bu hastalık çok fena ağrı yapıyordu. Bir önceki hastalık döneminde sırf seni sıcak tutsun diye bir hafta Ediz'le uyudun. Her gece sıcak su torbası olmadan uyuyamadın filan. Nasıl oldu da ağrı kesici ilaç bile almadan tek gecede iyileştin?

Daha ufak tefek mantık hataları çoktu da hepsini not almamışım, aklımda olan bunlar.

Eğer bir roman olmasaydı, özellikle böyle büyük bir yayınevinden çıkmış olmasaydı belki bu durumlar göze batmazdı. Ama artık Wattpad hikayesi olmaktan çıkmış, karşımıza roman olarak gelmişse ben bunlara dikkat ederim.

Gelelim Ediz ve Doğa'ya. Ediz sevdiğim bir karakter olmadı şahsen. Birisi bana öyle davransa sebebi ne olursa olsun, haklı da olsa ben o adamı sevemem, kimse kusura bakmasın. Doğa da zaten birden bire aşık olamadı. Hatta kitap bitti hala aşık olduğunu kendine bile itiraf etmedi. Sorsan hala nefret ediyor. Zaten kitabı sevme nedenim okumaya devam etme nedenim Doğa. Bu güne kadar okuduğum kitapların içinde en çok kendimi bulduğum, kendime benzettiğim karakter Doğa oldu. Neden, bilmiyorum. Doğa'da bu kadar çok kendimi bulmamış olsaydım büyük ihtimalle kitabı böyle sevmezdim. Tüm hatalarına rağmen kitap benim için tüm zamanların favorisi çünkü Doğa benim için yazılmış bir karakter gibi. Sanki birisi yazara beni anlarmış o da bu karakteri yazmış gibi. Neden bilmiyorum belki çoğu insan öyle düşünüyordur ama benim için durum bu. Kitapta alıntı olarak işaretlediğim yerlerin neredeyse hepsi Doğa'nın kendiyle ilgili betimlemeleri, çıkarımları.

Kitabı okumayı düşünüyorsanız ben okuyun derim. Çünkü hem yerli yazarlara destek olmak hem de güzel bir aşk/macera kitabı okumak isterseniz dikkat edilmesi, göz önüne alınması gereken bir kitap. Öznur'un kalemi ile herkes tanışmalı.
İkinci kitabı sabırsızlıkla bekliyorum.


Alıntılar


Tek istediğim kaçmaktı. Anlamsız olduğunu bile bile kaçmak. Uzaklaşmak istiyorum her şeyden, en çok da kendimden.
Oysa soluk soluğa ona doğru kaçtığım geleceğim bile geçmişimin pençe izleriyle doluydu.



Bazen merak ediyordum: Herkesin dünü zamanın tek bir anısıyken ve ufak bir anı bile geleceğe gölge düşürüyorken, insanlar gelecekte nasıl umut görebiliyordu?



Ruhumdaki yaraları, roman sayfalarındaki hayallerle sarardım, kitaplardaki hisleri bir gün birinin bana yaşatacağına inanarak yoluma devam ederdim. Fakat umutlarımı ve inancımı çürüme noktasına getiren zaman, romanlara karşı olan güvenimi bile benden çalmıştı.



Ben, ruhu harflerin gölgesiyle kamçılanmış okuyucuydum. Sayfalarda ruhumun ölümüne tanık olmamla birlikte intiharın kör yakısında sağır olmuştum ve gerçek hayatın seslerini kaybedip satırlara hapsolmuştum.



Gözlerimde biriken tecrübeler orada katılaşıp sert bakışları da beraberinde getirdiğinde insanların bana karşı hissedebilecekleri merhameti kaybetmiştim.



Ben o umursamaz, sert ve genellikle insanların yaklaşmak istemediği kızdım; her ne kadar umursamaz, sert ve insanlara nefret besleyen biri olmasam da. 



Kelimeler... Bu noktaya gelebilmişken kelimelerin boş bir sayfaya bile can verebilen o gücüne ihtiyacım vardı.



Bakışları canlı tutan duygunun umut olduğunu fark ettiğim gün ile o umudu kaybettiğimi anladığım gün aynı gündü.



Nedenini bilince sizi boğan o kızgın dalgalardan hesap soramıyordunuz.



Benim hayatımda renklerin yeri yoktu, güneşi kabul edersem tenimi yakar, beni kuruturdu.



Saniyeler, bedenimin yaşadığı şiddetli depremin etkisini alıp götürmüştü ama oluşan enkaz o kadar kötüydü ki çoğu şey yıkılan betonların altındaydı; buzdan duvarlarım bile yıkılmıştı ve ne olursa olsun tepkisiz kalmayı seçen Doğa, o tuğlaların altında kalmıştı.Hislerim kan kaybediyordu.



Çığlıklar, sakat kalan ruhların ninnileriydi.
Ölüm, sayıklamaları...
Bazı ruhlar vardı ki karanlıkta var olan, aydınlığı unutan; acıyı kucaklayan ve kurtarılma arzusundan sıyrılan.
Şahmeran.
İçinde sakat bir ruh taşıyan o bedenin adı buydu.


Oyun Ustası - James Dashner || Kitap Yorumu



Orijinal Adı; The Eye of Mids
Seri Adı; The Mortality Doctrin #1
Yayınevi; Pegasus Yayınları
Yayın Tarihi; Mart 2016
Sayfa Sayısı; 304
Goodreads Puanı; 3,85
Benim Puanım; 4


Tanıtım


SanalAğ’a hoş geldiniz.


En çılgın hayallerinizin…



Ve en korkunç kâbuslarınızın ötesinde bir dünya.



Kim kurallara göre oynamak ister ki?



Gerçek dünyadan kaçarak geleceğin sanal dünyasına sığınan Michael, SanalAğ’da arkadaşları Bryson ve Sarah’yla oyunlar oynayıp Derin’e gireceği günü beklemektedir. Ve yakın zamanda şahit olduğu bir olay sonrasında arkadaşlarının desteğine her zamankinden çok ihtiyaç duymaktadır.



SanalAğ Güvenliği genç oyuncunun kapısını çaldığında, oyuncular arasında dehşet saçan terörist Kaine’i bulmak için onun korsanlık yeteneklerini kullanmak istedikleri ortaya çıkar. Bu uğurda arkadaşlarıyla Yol’a adım atan Michael, fiziksel ve zihinsel mücadeleler sonucunda çok fazla kayıp, acı ve yorgunluk yaşayacaktır. Üstelik attığı her adımda, kafasını kurcalayan soru daha da belirginleşecektir: Bu evrende kim gerçek insan, kim sadece bir koddan ibarettir?



Oyun başlasın.


Yorumum

Pegasus yayınları art arda o kadar güzel kitaplar çıkarttı ki şu sıralar önce hangisini alsam neyi okusam karar veremiyorum. Oyun Ustası aslında aklımda olan bir kitap değildi ama kitap siparişi verirken konusu ilgimi çekti aldım. Bence son zamanlarda çıkan kitaplar arasında bu kitap geri planda kaldı. Herkesin merakla beklediği kitaplar birbiri ardına gelince kimsenin aklına kitap alışverişi yaparken bu kitap gelmiyor sanırım. Ama kitaba haksızlık ediliyor.

Biraz konusundan bahsedeyim. Sonra düşüncelerime geçeceğim.

Olay gelecekte geçiyor. Bilgisayar oyunları tarih olmuş, artık insanlar oyunların içine girip kendileri oyuncu oluyorlar. SinirKutusu, oyunuların tabiri ve kitap boyunca kullanılan adıyla Tabut denilen kutular var. İnsanlar Tabut'un içinde yatarak oyuna bağlanıyorlar. Tabutun içinde salgılanan özel maddelerle oyuncular oyunun içindeyken yaşadıkları her deneyimi hissediyorlar. Bu sistemin adı SanalAğ. Michael SanalAğ'da oyuna girdiği bir gün Tanya adındaki bir kızın intihar etmek üzere olduğunu görüyor. Görevinin kızı caydırmak olduğunu sanıyor ama Tanya beynine yerleştirilmiş Öz'ü yani oyuncuların oyunda ölürlerse bedenlerinde sağlıklı olarak uyanmasını sağlayan çipi kafasını kazıyarak çıkarıyor. Micheal işin ciddi olduğunu bunun bir görev olmadığını anlıyor ancak elinden birşey gelmiyor. Kızın intihardan önce söylediği sözler aklına kazınıyor. Ertesi gün hayatının normale döndüğünü sanırken aslında işler hiç de beklediği gibi olmuyor.

Buraya kadar anlattığım kısım kitabın ilk 25 sayfası filan. Spoiler yok yani ;) 

Kitaptaki diğer karakterler; Bryson ve Sarah. Michael'in en yakın arkadaşları. Ama gerçek hayatta hiç görüşmemiş sadece SanalAğ'da yine oyuncu tabiri ve kitapta en çok kullanılan adı ile Uyku'da görüşmüşler. Uyanık'a geçince ( evet adı bu ) yine sanal ortamda mesajlaşmışlar. Ben kitaptaki yan karakterleri ana karakterden daha fazla sevdim. Bence aslında tüm işi arkadaşları yaptı Michael ortada takıldı öyle. Evet bazı yerlerde katkısı olmadı diyemem ama Bryson ve Sarah daha iyiydi. 

 Bu kitap iki ay önce filan çıksaydı herkesin elinde olurdu. Çok eğlenceli diyaloglar var içinde okurken hem maceraya sürükledi beni hem de gülümsetip eğlendirdi. 300 sayfalık bir kitap zaten, çok çabuk okunuyor. Ben sadece ilk 60 sayfada filan hikayeye girmekte zorlandım. Çünkü tamamen bambaşka bir dünya, her şey sanal ortamda oluyor bu nedenle adaptasyonda biraz zorlandım. 100. sayfadan sonra filan kitap bir ilerledi ki kendimi bir anda son sayfada buldum. 

Kitapta beni tatmin etmeyen tek yer sonu oldu. Sonunu tahmin edememiştim evet, benim beklediğimden, düşündüğümden farklı bir sonla bitirdi yazar ama ben o sondan pek etkilenmedim. Tahminimin tutmamasına rağmen " Hiiii, böyle miymiş? Ayyy nasıl olur?" tarzı bir son değildi benim için. Ama merak uyandırıcı bir yerde bitti. İkinci kitabı çıkmış olsaydı hemen başlardım. Olayların seyri nasıl olacak, bundan sonra neler olacak merak ediyorum. 

Güzel bir seri başlangıcı olmuş, hem yazarın dili hem üç arkadaşın arasındaki diyalogları çook beğendim. Tavsiye ederim.


Alıntılar


"Şüpheli değilim yüzünüzü takının," dedi. " Ve peşimden gelin."
"Dostum neden öyle söyledin ki?" diye sızlandı Bryson. "Şimdi her zamankinden daha suçlu görüneceğim."



Hikayesini bitirirken artık iyi olduğunu ve hepsinin geçmiş olmasını umduğunu söyledi.
"Seni yalancı dangalak," dedi Bryson. "Gerçek hayatta Sarah'yla evli olduğumuzu söylesem daha çok inanırsın."
"Ki değiliz," diye karşılık verdi Sarah. "Sadece netleştirmek istedim."



Pekala diye homurdandı  Michael. "Ama unutmayın, ya hepimiz birlikte geçeriz yada hiçbirimiz geçmeyiz. Geçit'e tek başımıza geçemeyiz, yoksa asla geri dönemeyebiliriz.
"Anlaştık," dedi Bryson. "Bir de öldürülmezsek nasıl olur? Kötü alışkanlıklar kazanıyoruz."
"İyi dedin," diye karşılık verdi Michael. "Ölmek en sevmediğim hobilerimden biri oldu."



"Pekala, Sadece... Gözümüzü dört açalım ve tetikte olalım."
"Gözümüzü dört mü açalım?" diye tekrarladı Michael, alayı bir tavirla. " Tetikte mi olalım? Ciddi misin?"
"Ne var?" 
Michael kısa bir kahkaya patlattı."Sherlock Holmes gibi konuşuyorsun. Bir büyüteç de çıkartacak mısın? Bir pipo?"
Sarah gülümsedi. "Hayatını kurtardığım için bana daha sonra teşekkür edebilirsin." 
"Endişelenme. Gözlerimi ve kulaklarımı açık tutacağım. Burnumla ne yapayım?"
"Kapa. Çeneni." 

(Aslında kitaptan daha fazla alıntım var ama onlar spoiler olabilirler ;) )