The Girl in the Book || Film Yorumu


Türü: Dram
Yapım: ABD
Senaryo: Marya Cohn
Yönetmen: Marya Cohn
Oyuncular: Emily VanCamp, Michael Nygvist, Ana Mulvoy-Ten
Yılı: 2015
Imdb Puanı: 6,1 
Benim Puanım: 7/10


Tanıtım

New York yayıncılık dünyasında genç bir editör olan Alice Harvey, eski çok satan kitap yazarının tekrar hayatına girmesiyle geçmişimdeki rahatsız edici bir bölümle tekrar yüzleşmek zorunda kalır. 
(Imdb tanıtımı)


15 yıl önce Alice'in babasının yardımıyla yayıncılık dünyasında hızla başarı yakalayan yazar Milan, aslında Waking Eyes kitabından sonra o başarıyı tekrar yakalayamamıştır. Kitabın yeni edisyonunun özel baskısını Alice'in çalıştığı yayın şirketi alır. Patronu kitabın kapak görseli, basın duyurusu gibi işlerini Alice'e verir. Alice'in zaten bozuk olan hayatı gittikçe daha kötüleşmeye başlar. Sorunlarını tek gecelik ilişkiler yaşayarak atlatmaya çalışan Alice bu defa ki sorununu o kadar kolay atlatamaz. 


Yorumum


Filmi ilk bakışta açma nedenim adıydı tabii ki. Kitaptaki Kız diyor yani kötü olamaz diye düşünmüştüm ve haklıymışım. Hakikaten güzel bir filmdi. Sapıklığa ve gereksiz açıklığa, acıtasyona girmeden güzel bir konuyu hakkıyla işlemişler bence.

Alice Harvey


Oyuncu seçimleri çok yerindeydi. Özellikle Alice'in gençliği ve günümüzdeki halini güzel yansıtmışlar.

Genç Alice
Alice ve Milan


Biraz ağır ilerleyen, aslında başından sonu belli olan filmlerden ama izletiyor kendini. Alice'in kendini kurtarmasını merakla bekledim. Sürekli hadi kızım kalk artık ayağa diyesim geldi. Alice'in toparlanması için gerçekten dibi görmesi gerekti. Filmin başında bu kız zaten diplerde nasıl daha beter olabilir ki hayatı diye düşünebilirsiniz ama oluyor. Hakikaten dibi görmeden suyun üzerine çıkılmıyormuş.

Kitap okumaya, yazarlığa, editörlüğe ya da yayın sektöründe herhangi bir alana ilginiz varsa filmi çok beğenirsiniz. Benim gibi :)


Fragmanı da bırakayım, ilginizi çekerse bakın ;)



Miracles from Heaven - Cennetin Mucizeleri || Film Yorumu



Adı: Miracle from Heaven (Cennetin Mucizeleri) 
Türü: Aile- Dram
Oyuncu Kadrosu: Jennifer Garner, Kylie Rogers, Martin Henderson
Senaryo: Christy Beam (kitap) Randy Brown
Yönetmen: Patricia Riggen
Imdb Puanı: 6,8 /10
Benim Puanım: 8/10

Konusu

Küçük bir kız çocuğu olan Anna tedavisi olmayan bir bağırsak hastalığına yakalanır. Teksas'taki her doktora giden aile sonunda Boston'da bu işin uzmanı bir doktor olduğunu duyar. Ancak doktordan randevu almak gibi bir problem vardır çünkü doktorun randevusu neredeyse bir yıllık süreyle doludur. Bir yandan kızı için randevu almaya çalışan anne aynı zamanda kızını mutlu etmeye uğraşır. Sonunda bu işin telefonla olmayacağına karar verip Boston'a gider. Doktordan randevu almayı başaran Christy bu defa da kızının tedavisi için sürekli Boston'a gidip gelir ve kızı gözetim altına alınınca hastanede kızı ile kalmaya başlar. Evde diğer iki kızı ile kalan baba ise hem kızlarıyla ilgilenmeye çalışır hem de ailenin maddi giderlerini karşılamak için gece gündüz çalışır.

Sanırım spoiler vermeden bu kadar anlatabilirim.


Yorumum

Boğazımda bir yumruyla izledim filmi. Zaman zaman gülümseten çoğunlukla hüzün veren sıcak bir hikaye. Bir annenin kızı için mücadelesi, bir babanın ailesi için çırpınması, bir abla ve kardeşin anneleri uzaktayken yaşanan olaylara anlam verme çabaları çok içtendi. Filmdeki duygular güzel yansıtılmıştı. Acıtasyon yoktu. Film gerçek bir hikayeden uyarlama. Sonunda karakterlerin gerçekte kim olduğunu gösteriyorlar ve bence oyuncu seçimi çok başarılı olmuş. Özellikle baba neredeyse kardeş gibi benziyor.

Filmin çekildiği yer Teksas ve Boston. Teksas sahnelerindeki manzaralara bayıldım.

Filmi izlerken aslında sürekli Müslüman olduğum için şükrettim. Bir sahne vardı özellikle, papaz vaazında "Eğer başıma kötü bir şey gelmişse, yada istemediğim bir olay, kendime hep şu soruyu sorarım. Nerede yanlış yaptım? Ya da ne günah işledim." Bu çok yanlış geldi bana. Dünyada hayatı mükemmel olan insan yoktur. Her gün ne zorluklarla karşılaşıyoruz. Yaşadığımız her zorlukta, engelde kendimizi suçlamak depresyona sokar insanı. Hayattan bezmiş birisi haline getirir zamanla. Ama biz biliriz ki Allah en çok sevdiği kullarını sınar. En büyük sınavları peygamberler vermiştir mesela. O yüzden bu filmde annenin çaresizliği bence daha çok Hristiyanlıktaki boşluklardan, yanlışlıklardan kaynaklanıyor. Dinlerinin insanlara yetmediğinde nasıl olduğunu izledim ben daha çok. Tabii ki film bunu yansıtmıyor aslında. Çünkü yine asıl kurtarıcı ailenin inancı oluyor. Sanırım sadece bu kadar söyleyebilirim yoksa ağır spoiler olur. Bu kısmı da zaten filmin tanıtım afişinde yazıyor.



Filmin ana teması mucizeler. Adından da anlaşılabileceği gibi. Aslında imkansız gibi görünse ve "hadi canım olur mu hiç?" diye düşünseniz de ben böyle mucizelere inanan biriyim. Her ne kadar sonundaki olayın olduğuna pek ihtimal vermesem de mucize kısmına katılıyorum. Filmin adı Cennettin Mucizeleri olduğu için zaten en başından acıklı bir son olmayacağı belli. Eğer mutsuz sonları sevmiyorsanız filmi gönül rahatlığıyla izleyebilirsiniz :)

Son olarak buraya fragmanı da bırakıp gidiyorum.




Harry Potter and the Cursed Child - J. K. Rowling, John Tiffany, Jack Thorne || Kitap Yorumu



Orijinal Adı: Harry Potter and the Cursed Child
Seri Sıralaması: Harry Potter, #8
Yayınevi: Little Brown UK
Yayın Tarihi: 31Temmuz 2016
Sayfa Sayısı: 330
Goodreads Puanı: 4,16
Benim Puanım: 5

Tanıtım

The Eighth Story. Nineteen Years Later. Based on an original new story by J.K. Rowling, Jack Thorne and John Tiffany, a new play by Jack Thorne, Harry Potter and the Cursed Child is the eighth story in the Harry Potter series and the first official Harry Potter story to be presented on stage. The play will receive its world premiere in London’s West End on July 30, 2016.
It was always difficult being Harry Potter and it isn’t much easier now that he is an overworked employee of the Ministry of Magic, a husband and father of three school-age children.
While Harry grapples with a past that refuses to stay where it belongs, his youngest son Albus must struggle with the weight of a family legacy he never wanted. As past and present fuse ominously, both father and son learn the uncomfortable truth: sometimes, darkness comes from unexpected places. 



Yorumum

Harry 39 yaşında. Sihir Bakanlığında çalışıyor. Ginny ile evli. James, Albus Severus ve Lilly adında 3 çocukları var. Hermonie Sihir Bakanı olmuş ve Ron ile evli Rose adında kızları var. Bildiğiniz küçük Hermonie ya. Ron’un da şaka dükkanı var. Draco Malfoy da hala bildiğiniz Malfoy J ve Scorpius adında bir oğlu var ve oğluyla ilgili ilginç bir dedikodu var. Draco bu dedikodudan, haklı olarak, nefret ediyor ve oğlu da bu dedikodu yüzünden zor günler geçiriyor. Ama oğlanın Draco ile alakası yok. Sanki küçük Ron. Çok tatlı ya. Benim en sevdiğim yeni karakter oldu. Böyle saçlarını karıştırıp “ Allahımm ne tatlısın sen,” diyesim geldi. Kitap Albus’un Hogwards’a başlayacağı gün ile başlıyor. Yani son kitapta okuduğumuz yerden. Ama ilk iki yıl çok çabuk geçiyor ve asıl olay üçüncü yıllarına başlayacakları zaman olmaya başlıyor.
Ben bu kitaba eleştirel bir gözle (o ne demekse) bakamam asla. Bu kitap eğer Harry Potter and His Shopping List olsaydı da okurdum. Ve yine aynı şeyi söyler ve hissederdim. Bu kitap... çok fazla... çok tarif edilemez… çok… Tamam sakin olup anlatmaya çalışayım. 

Eğer siz her kitabın çıkış tarihini dört gözle beklemişseniz, bir sonraki film çıksın diye gün saymışsanız, istisnasız içinde Harry Potter olan her dergiyi satın almış ve odanızı Harry Potter posterleri ile doldurmuşsanız ve son kitap ilk çıktığı zamanda okumuşsanız, ve sonra... Aniden büyümüşseniz... Hikaye bitmişse ve aradan belki de 10 yıl geçmişse... İşte o zaman beni anlıyorsunuz demektir. Bu kitap benim çocukluğum, ergenliğim, ilk hayallerim, ilk hayali aşkım. Bu hikaye benim kitap okuma aşkım. Tüm bu büyü dünyası benim için çok fazla şey demek. Biz J. K. Rowling ile büyüdük. Bu da, en azından benim için, şu demek, karakterim biraz J.K Rowling ve Harry Potter’la bütünleşti. Onu, anlatmaya çalıştığını anlayabiliyorum demek. Harry oğluna o sözü söylerken ne demek istedi, neden ve nasıl bir ruh haliyle dedi bunu anlayabiliyorum demek.

Kitapta duygulardan çok mekan ve diyaloglar olsa da ben; Harry, Hermonie ve Ron'un her mimiğini kafamda canlandırabildim. Her iç çekişlerini, göz kırpışlarını birbirlerine her bakışlarını kafamda canlandırabildim. Çünkü o filmleri belki yüz defa izledim, kitapları en az onar defa okudum.

Bence kitaba yönelik yapılan eleştiriler çok saçma. Hiçbir karakterin değiştiğini düşünmüyorum. Hele Harry kötü bir baba olarak gösterilmiş diyenlere sesleniyorum; Bu kitaptaki Harry zaten kötü bir baba değil kiiii!!! Kötü bir baba olduğunu düşünmesine sürekli bunu dile getirmesine rağmen öyle değil. Hayır, ben Harry'nin karakterini değiştirdiklerini düşünmüyorum.

Harry, Hermonie ve Ron’u tekrar okumak, büyümüş hallerinde bile çocukken yaptıkları gibi birlik halinde hareket etmeleri, Hermonie’nin yine zeki olması, Harry’nin olayları çözmesi, Ron’un yorumları, her şeyiyle mükemmeldi.


Benim nostaljim ve bu günüm oldu bu kitap. Eminim geleceğimde de olacak. J.K Rowling bundan elli yıl sonra bir hikaye daha yazsa ben onu da okurum. 

Dünyamdaki Yeri