Adı: Ölüme Fısıldayan Adam
Yazarı: Büşra Yılmaz
Yayınevi: Epsilon
Yayın Tarihi: Haziran 2016
Sayfa Sayısı: 424
Goodreads Puanı: 4,84
Benim Puanım: 2
Tanıtım
“Yanmış kibrit çöplerini âdeti olduğu gibi mumların altına koyup üzerlerine erimiş mum döktü.
Sanki yanan kibrit çöpleri bizdik, mum dipleri de mezarımız... Kibrit çöpü mezarlığı, bizim gibi kırık ve kaybedenler için ne güzel bir benzetmeydi... Yana yana yaşa, yanarak öl ve öldükten sonra da yanmaya devam et. Yanmak tüm varoluşunu tanımlıyormuş gibi...”
Geçmişindeki acıların küllerinden doğmuş, zeki bir dolandırıcı...
Arı kovanına giren kelebek.
Yaşamadığı için ölmeyi bile beceremeyen, hayata küskün bir kız...
Sudan korkan balık.
Tanrı’nın birbirlerinde çare bulmaları için bir araya getirdiği iki kişi.
Peki ya, bir gün ömrü olan bir kelebek yarına aşık olursa ne olacak?
Sanki yanan kibrit çöpleri bizdik, mum dipleri de mezarımız... Kibrit çöpü mezarlığı, bizim gibi kırık ve kaybedenler için ne güzel bir benzetmeydi... Yana yana yaşa, yanarak öl ve öldükten sonra da yanmaya devam et. Yanmak tüm varoluşunu tanımlıyormuş gibi...”
Geçmişindeki acıların küllerinden doğmuş, zeki bir dolandırıcı...
Arı kovanına giren kelebek.
Yaşamadığı için ölmeyi bile beceremeyen, hayata küskün bir kız...
Sudan korkan balık.
Tanrı’nın birbirlerinde çare bulmaları için bir araya getirdiği iki kişi.
Peki ya, bir gün ömrü olan bir kelebek yarına aşık olursa ne olacak?
Yorumum
Bitti. Kocaman harflerle BİTTİ!!! Şükür bitti. İçim şişti resmen. Ne kitaptı ya. Maalesef güzel bir yorum yapamayacağım kitapla ilgili. Benim için hakikaten hayal kırıklığı oldu. Aşırı melankolik resmen damarlık bir kitap. Baştan aşağı arabesk. Yani benim tam tersim. Sevmediğim yerleri anlatmaya başlayayım bakalım ne kadar olacak?
Öncelikle şu sigara olayı nedir? Kitapta Özgür'ün havalı çocuk imajının temeli sigara. Yemek yemiyorlar sigara içiyorlar. Kimse kusura bakmasın ama bu kitabı okuyan yaş gurubu belli (kitaba yönelik eleştirim bu değil). Sizce daha yeni gençliğe adım atacak insanlara sigarayı böyle güzel bir şey gibi göstermek ne kadar doğru? Hangimiz ortaokul, lise yıllarında okuduğumuz kitaplardan etkilenmedik. Vampir diye bir şeyin olmadığını bilmemize rağmen bir yerlerden Edward çıksın istedik, Hogwarts gerçek olsun diye hayaller kuruduk. Yani o yaşlarda okunan kitaplar insanı etkiler, karakterini bile şekillendirir. Sizce Özgür doğru bir profil mi?
Kafanızda hayal etmeye çalışın, dağınık saçlı, sürekli siyah giyinen, postallı, dudağından sigara düşmeyen, doğuştan kısık bakışlı... Eee bu Bağcılar stayla. Niye onları yerden yere vurup Özgüre aşık oluyorsunuz? Tüm kitap boyunca sadece sokak serserisi gibi gezdiler etrafta.
Kitabın içeriği de... Ne desem bilemedim, çünkü hiç bir şey yok. Resmen sırf aşk. Karanlık aşk (!) Böyle hani kitaplarda fantastik diye nitelendirdiğimiz aşklar var ya işte onlardan. Kız bir görüyor çocuğu. Baamm! Aşk aşk, kalpler kalpler. Kız kendinden vazgeçti. Neredeyse ilk görüşte anladı Özgür karanlık, çok acı var yüreğinde (nereden anladıysa) ve şu moda girdi. O acının altında ben ezileyim, bana gelsin onun dertleri yeter ki o iyi olsun. Ya ne olur kendinizi koyun yerine sizce gerçek olabilir mi böyle bir şey? İçinde doğru düzgün bir olay yok, aksiyon yok, hareket yok. Sadece Yosun'un aşkı. Eski aşkı, yeni aşkı. Ayyy aşk aşk baydı beni. Bir de nasıl bir kız kendinden sürekli aptal diye bahseder. Bir şey oluyor "ben aptalım ya", yada "ben aptal bir balığım ya ondan" diyor. Sinir oldum resmen. Zaten şu balık olayı da sarmadı beni. Gelelim Ölüme Fısıldama olayına. Çocuğun neresi ölüme fısıldıyor anlamadım. Kız bir baktı sen ölümsün dedi, oğlan ölümün vücut bulmuş hali oldu. Hayır çocuk da inandı, o saniyeden sonra ben ölümüm diye gezdi durdu garibim.
Şu Tanrıya inanmıyorum olayı da sıktı beni. Kitaptaki kimse Tanrıya inanmıyorken hepsi "Tanrım eğer varsan şunu istiyorum" tarzından dua ediyorlar. Yoksa istemiyor musun? Ya da madem inanmıyorsun dua etmek nasıl aklına gelebiliyor?
Yosun'un sürekli bahsettiği şekilde şununu sevdiğim adam bununu sevdiğim adam şeklindeki yerlere de sinir oldum. Mesela şöyle "Bir an durup bir an koşuşunu, bir an bağırıp bir an susuşunu sevdiğim adam..." "Kendi dursa kafasındaki tilkileri koşan adam..." gibi.
Şu Tanrıya inanmıyorum olayı da sıktı beni. Kitaptaki kimse Tanrıya inanmıyorken hepsi "Tanrım eğer varsan şunu istiyorum" tarzından dua ediyorlar. Yoksa istemiyor musun? Ya da madem inanmıyorsun dua etmek nasıl aklına gelebiliyor?
Yosun'un sürekli bahsettiği şekilde şununu sevdiğim adam bununu sevdiğim adam şeklindeki yerlere de sinir oldum. Mesela şöyle "Bir an durup bir an koşuşunu, bir an bağırıp bir an susuşunu sevdiğim adam..." "Kendi dursa kafasındaki tilkileri koşan adam..." gibi.
Yazarın anlatımına da alışamadım kitap boyunca. Sürekli devrik cümle, sürekli devrik cümle. Aynı paragrafı üç defa okuduğum yer var.
Kitabı okurken gördüğüm yorumlarda sürekli ağladım diye okudum. Ben kitabın ne başında ne ortasında ne de sonunda ağladım. Odunum gerçi ben kitaplardaki duygusallıklara karşı. Normalde hemen ağlayan biriyim ama kitaplarda ağlayamam. O yüzden kitabın duygusallığı için bu kriter değil :D
Neyse çok uzattım. Kısacası sevmedim kitabı. Yazarı Türk olmasa yarım bırakırdım. Kitabın aşırı bir hayran kitlesi var, farkındayım. Bunlar benim düşüncelerim. Kitap benim sevdiğim tarzda değil. Daha da önemlisi benim tarzım değil. Galiba o yüzden sevemedim.