Veyl - Öznur Yıldırım (Yabancı #2) || Kitap Yorumu


Seri Adı/ Sıralaması: Yabancı #2
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Yayın Tarihi: 14 Şubat 2017
Sayfa Sayısı: 600
Goodreads Puanı: 4,52
Benim Puanım: 4

Tanıtım

Tanrı, şeytanın inini cennete sakladı.

Kahverengi gözleri bana kabuk bağlamış yaraları anımsatan küçük bir kız çocuğu tanıdım. Onu parçaladım, mahvettim, yok ettim. Onu korudum, kurtardım, var ettim. Zihnimi durduramadım. Bir rüzgâr esti ve tavandaki lamba uğursuz bir ses çıkararak yavaşça sallandı. Gökyüzümü kara bulutlar kapladı, yağmur yağdı. Terk edilmiş bir kasabada geceler kimsesizdi, güneş yok oldu, ay sabah olunca doğdu. Boş bir arazide bir yel değirmeni döndü, döndü, döndü… 

Sonra sana bir masal anlattım. 

Ve seni ölüm uykusuna yatırdım.

Yorumum

Bu serinin benim için önemi çok farklı. İçinde ne tarz bir kurgu barındırırsa barındırsın, nasıl hatalar olursa olusun Doğa benim için tüm karakterler içinde en ayrı yerde olan karakter. Kitaplığımda kaç yüz kitap var ve bana deseniz ki içinden sadece bir karakter seç ve o karakter seni en yansıtan karakter olsun. Bir an bile düşünmem ve Doğa derim. Doğa ile aynı şeyleri yaşamadım tabii ki. Harika bir babam ve mükemmel bir annem var. Ayrıca tek çocuğum ben. Bu yüzden biliyorum ki Doğa ne yaşamış olursa olsun yada yaşadığı kötülükleri yaşamamış olsa da farklı bir insan olmazdı. O onun karakteri. Kendimden biliyorum :) Yani Doğa'nın benim için yeri çok farklı.

Gelelim kitaba. Yine çok fazla mantık hatası vardı. Mesela yılbaşı başlı başına bir olaydı. Kutay niye geldi niye gitti? Ne olursa olsun küsmediği, kavga etmediği birine veda etmeden, bir açıklama yapmadan pat diye gitmez bizim insanımız. Gittiyse eğer diğer insan ilk olarak acaba kırıldı mı o yüzden mi gitti der. Bir arar, sorar. Tamam Ediz izin vermezdi belki aramasına ama insan bir teşebbüs eder. İsterse her şeyi kabul ettirebiliyor bunu mu yapamayacaktı? Sonra Egemen olayı var. Telefonla konuştular. Egemen dedi ben Hatay'a dönüyorum. Doğa görüşmeden gitme dedi. Sonra konuşuruz diye telefonu kapattılar ve bitti. Egemen puf. Ne oldu çocuğa? Sonrasında gelişen olaylardan dolayı görüşememiş olsan anlarım ama insanın aklına da mı gelmez? En azından Egemen havaalanında arasaydı. Ben gidiyorum deseydi. Ya da Doğa arayıp Egemen gelemiyorum deseydi. Bir şey olsaydı yani. 
Sonra kitaptaki mekanlar da sorun. Nerede olduklarını anlayamıyoruz. Mesela Doğa yaralandıktan sonra hani bir şeyler oldu Doğa acı çekti filan sonra Doğa gözünü bir evde açtı. O ev nerede? 20 sayfa sonra öğrendik hala Denizli'delermiş. Kitabın sonlarına doğru wattpaddeki son bölümü okuduk. Neyse Doğa evden çıktı üzgün, rüyalar filanlar gördü, gözünü yine bir evde açtı ama o ev neresi? 5 sayfa sonra öğrendik yine Dağ evine dönmüşler.
Ayrıca bunların doğaüstü güçleri filan var herhalde. Yaralanıyorlar ama o yaralar ertesi gün geçiyor. Şöyle bir durum var; yaralanıyor ama yaralandıktan sonra üst üste bir sürü olay oluyor tabi yaralanamdan sonra biz yaklaşık 50 sayfa okuyoruz ama gün geçmiyor ki. Fazla olay oluyor ama zaman aynı gün. Yaralandığı gecenin sabahı yada yaralandığı günün gecesi ama o yara unutulmuş gitmiş bitmiş. Ne iz kalmış ve acı. Ya kızı dövdüler 2 gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi bir sürü olay yaşadı. Ediz'in kafasında şişe patladı üstüne gitti elini cama vurdu camı kırdı bir gün sonra hiç bir şey yokmuş gibi devam. Bir kere baktılar sadece yaralara. Sonra yok o yaralar. 
Ve son olarak beni rahatsız eden şey; çok fazla duygu betimlemesi var. İnsanlardan, mekanlardan, olaylardan çok duygu okuyoruz kitapta ama bir süre sonra yeter dedirtiyor insana. Tamam güzel çıkarımlar yapıyorsun, harika duygu betimlemesi yapıyorsun buna lafım yok ama fazlası da göze batıyor. 

Bunlar geliştirilmesi gereken ve üçüncü kitapta artık olmaması gerektiğini düşündüğüm hatalar. Kitabı yerden yere vurmak gibi bir niyetim yok zira Yabancı serisi benim için çok mükemmel bir seri. Yazarla ilgili söyleyebileceğim tek şey; harika bir kalemi olduğu. Kendini geliştirir, yapıcı eleştirileri dikkate alırsa ülkemizin önemli yazarları arasına girebilir. Biz de doya doya okuruz kitaplarını.

Kitabın son 70 sayfasına kadar zaten wattpad'de okuduğumuz kısım. Yani okuduğum kitabı yeniden okudum. Ama yine olsa yine okurum.

Alıntılar 

Ben anılarımın zamanıydım; ben ilerledikçe onlar yaşlanıyordu... Ve ben zamanın bir anısıydım; o ilerledikçe yaşlanıyordum, tıpkı çocukluğumla karşı karşıyayken çocuk olmadığım gibi...

O, midyelerin içinde inciler değil de yangınlar taşıyan deniz gibiydi; cennete sızan kötülük, cehenneme düşen iyilik gibiydi. Araf gibiydi. 

Nefesi toprak gibiydi; beni onunla yaşatacaktı, daha sonra üzerime örtülerek bana mezar olacaktı.

Hep inandığım bir şey vardı; hüzünlü bakışların çaresizliğin belirtisi olduğunu düşünüyordum ama sert bakışlar... Asıl yardım çığlıkları sert bakışların altına gömülüydü.

Kimsesizlikten mi kaçıyordum, yoksa kaçtığım yine kendim miydim? Ama zaten ben kimsesizlik değil miydim?

İçimdeki Doğa canını dişine takarak önümüzdeki duvarların önüne tuğlalardan yeni bir duvar örüyor, duvarın kalınlığını arttırıyordu. Sanki böyle olunca acıyı engelleyebilirmişiz gibi.

Ediz Çağıran içimde öyle büyük bir yer kaplamıştı ki yokluğu, düşenin dibine kırk yıl sonra ulaşabildiği, içinde kan ve yanıklar bulunan cehennem vadisi Veyl gibiydi.

Dünyamdaki Yeri


Yabancı - Diana Gabaldon (Outlander #1) || Kitap Yorumu


Orijinal Adı: Outlander
Seri Adı/Sıralaması: Outlander #1
Yayınevi: Epsilon
Sayfa Sayısı: 838
Yayın Tarihi: 2010
Goodreads Puanı: 4,2
Benim Puanım: 5


Tanıtım


Eşsiz bir hikâye anlatımı... Unutulmaz karakterler... Zengin tarihi detaylar...
İşte bunlar Diana Gabaldon'ın romanlarına damgasını vuran en büyük özellikler.

Yayınlanır yayınlanmaz New York Times gazetesinin en çok satan kitaplar listesine hızlı bir giriş yapan Yabancı serisi, eleştirmenlerin büyük övgüsünü kazandı ve milyonlarca okuyucuyu etkisi altına aldı. Serinin başlangıç kitabı olan ve heyecanlı bir macera ile bir aşk hikâyesini başarıyla harmanlayan bu büyüleyici ve tutku dolu romanda olağanüstü iki karakterle tanışıyoruz;
-Claire Randall ve Jamie Fraser.-

Sene 1945. Eski bir savaş hemşiresi olan Claire Randall, evine dönmüştür. Tekrar bir araya geldiği eşiyle ikinci bir balayına çıkar. Salisbury Düzlüğü'nde bulunan tarihi taş çemberini ziyaret ederler. Bu taşlardan birine dokunan Claire birden kendini, savaş yüzünden yıkılmış ve gruplaşmış sınır baskınlarına maruz kalan İskoçya'da bir yabancı olarak bulur. Sene 1743'tür.
Anlayamadığı güçler tarafından zaman içinde geçmişe savrulan Claire, hayatı için tehdit oluşturabilecek mülk sahipleri ve casusların arasına düşmüştür. Cesur bir İskoç savaşçısı olan James Fraser, Claire'e öyle sınırsız bir aşk sunar ki, genç kadın sadakat ve tutku gibi iki zıt duygunun arasında sıkışıp kalır. Farklı zamanlarda yaşayan ve hiç ortak özellikleri olmayan bu iki adam arasında bir seçim yapması gerekmektedir.


Yorumum

1945’de bir savaş hemşiresi Claire, kocası Frank’in soyağacını araştırmak istemesi üzerine ikinci balayı niyetine İskoçya’ya giderler. Bir gece yapılan bir pagan ayinini gizlice izledikten sonra ayinin yapıldığı taşlarda gördüğü bir çiçeği incelemek için taşların olduğu yere giden Claire bazı sesler duyar ve büyük taşa dokunur. Kendini 1743 İskoçyasında bulan Claire entrika, yalan, yobazlık ve savaş içinde kalmış bir yerde hayatta kalmaya ve en önemlisi dokunduğu taşa tekrar gidip kendi çağına dönmek için uğraşır.

Uzun zamandır listemde olan ve okumaya gerçekten çok korktuğum bir kitaptı Yabancı. Çünkü uzun bir seri ve her kitabı ansiklopedi boyutlarında. Ama aslında en önemli nedeni bu kadar sayfa okuduktan sonra kitabı sevememe ihtimalimdi. Ama çekincelerim boşunaymış. Kitap hem çok akıcı hem de gerçekten harika bir kurgu ile ilerliyor.

Başlarda hem yazarın diline hem oluşturduğu evrene alışmak zor oluyor. Daha sonra kullanılacağı için yazar ilk bölümlere tarihi bilgiler serpiştirmiş. Bu da hem akılda tutmak açısından hem de kitabın akıcılığı açısından başlarda zor oluyor. Ama dediğim gibi alışıyorsunuz ve kitap mükemmel bir şekilde ilerliyor. Yazar kitabın temelini ağır ağır tek tek taşları ekleyerek oluşturmuş. Daha ilk sayfalarda baya iyi kurgulanmış üzerinde çok düşünülmüş bir kitap okuyacağınızı hissediyorsunuz.
Karakterlere gelince Jamie ve Claire harika bir çiftler. Ve çok güzel uydular birbirlerine bence. Claire bana göre çok güçlü bir karakter zira ben olsam bir gün hayatta kalamazdım. Zorla evlendirildiler ama zaten Jamie belli dünden razı. Claire de yavaş yavaş sevdi ve bu benim hoşuma gitti.

Jamie sen ne mükemmel bir karaktersin ya. Mükemmel bir arkadaş, dost, aşık, koca. Claire için feda ettikleri, onu koruması, üstelik çocukça halleri, muzip dili. Daha ne diyeyim ya. Harika bir şey.
Kitapta beni üzen tek şey Frank’di. Öyle harika bir kocanın, bir anda karısının kaybolasıyla uğraşmak zorunda kaldığını düşününce kitapta hep “acaba o ne yapıyor” diye düşündüm. Claire zor da olsa buldu mutluluğu. Hem de Jamie’yi buldu ama o adamcağız ne yapıyor acaba oralarda diye düşündüm.


Kitap kesinlikle favorilerim arasında. Ben evirir çevirir okurum bu kitabı. Şimdi kitap bittikten sonra diyorum ki iyi ki bu kitap seri, iyi ki devam kitabı da uzun uzun yazılmış. Belki ancak doyarım Jamie’ye. O da belki tabii. Doyabilirsem. 

Dünyamdaki Yeri